Büyük ve meyve ağaçlı bahçelere, ekin basmış tarlalara konulur korkuluklar.
Korkutmak için!
Aslında iki adet sırık etrafına sarılmış saman demetlerinden başka bir şey değildir.
Kafa yerine içi dolu bir çuval konur, üzerine kaş, göz, ağız çizilir, üzerine yırtık bir ceket de giydi mi hazırdır “ot kafalı” adam... Çakarlar onu toprağa.
Görevi basittir, tek işi ürkütmektir etrafını. Etrafına gelebilecek muhtemel canlıları…
Sesi çıkmaz ama çıksaydı çatlak olurdu mutlaka.
Genizden, gırtlaktan fırlardı hamasi çığlıkları.
Korkuturdu çevresini… Çünkü onu uzaktan görenler adam sanırdı.
O da o hâliyle asardı, keserdi, tokatlardı, taşlardı, ip sallardı.
Kesinlikle asabi olurdu.
Gözleri canlı olsaydı da anlamazdınız nereye nazar ettiğini. Ne tarafa baktığını… Çünkü o hâliyle her daim boşluğa bakardı, göz teması kurmazdı.
Havanda su döverek, yüksekten höykürerek gizlerdi gerçekte kendisinin korktuğunu.
Buğdayları, çeltikleri, meyveleri, sebzeleri kollar gözükürdü ama aslında çiftlik sahibini korurdu bilumum kanatlılara karşı.
Yani kuşlardan esirgerdi sahibini… O hâliyle aslında tabiatın en özgür ve bağımsız canlılarından sakınırdı kendisini oraya dikeni…
Kurdu koyunu, danası çakalı yanından gelip geçerdi,
O yıllarca sefasını sürerdi.
Günün birinde birkaç kuş konardı gene de gelip omuzlarına, samanları fırlamış eskimiş hareketsiz kollarına.
Anlarlardı ki adam değildir... Sadece koskoca korkuluktur.
Bazen “kuş beyinli” derler ama siz inanmayın.
Kuşlar özeldir, zekidir, ayrıcalıklıdır.
Korkulukların kafasına bırakan yegâne canlıdır!
Hakan Kınay
AK BEYAZ
Gece karanlık durmuş ayaza,
Yiğit baktı duvardaki mir’ata
Saçları artık dönmüş beyaza
Hayat bir filim gibidir hâza…
Gözler yaş doldu, durdu niyaza,
Heyhat yolculuk var can, berzaha.
Şan şöhret hepsi oldu asude,
Çile de, zevk de külli beyhude.
Beyza saç sakal, göründü bizde
Dâr-ı bekâ için her biri müjde.
Rabbim imdat eyle o dar günde,
Mahfuz eyle şeytanın mekrinde.
Orhan Yavuz Ejder/Akhisar-Manisa
MİRAT: Ayna
HÂZA: Tam anlamıyla,
NİYAZ: Yalvarma, yakarma.
BERZAH: İki âlemin arası. Kabir. Dünya ile ahiret arası. Sırat köprüsü. Engel. Perde. Sıkıntılı yer.
(Bu âlem, âlem-i emirle âlem-i şehadet arasındadır. Bundan dolayı bu âleme, âlem-i berzah da denir”
ASUDE: Sakin, sükûnet ortamı… Rahat…
KÜL: Kül-llü: Bütün, tüm, hepsi…
DAR-I BEKA: Dâr: Yer, mekân, konak. Beka: devamlılık. Sonsuz, baki olan. Dar-ı beka: Sonsuz mekân, Ahiret…
MEHFUZ: Hıfz olunmuş, saklanılmış. Ezberlenmiş. Hafızaya alınmış. Korunup gözetilmiş. Gizlenmiş, saklanmış.
MEKR: İyi niyetli ve dürüst davranışlı olmayan. Hile, aldatma, oyun, düzen