Kaydet
a- | +A

Son yıllarda ülkemizin birçok şehrinde artık alışık olmadığımız manzaralarla karşılaşıyoruz. Bunların çoğu ilk bakışta “eğlence” ya da “renkli etkinlikler” olarak sunulsa da bu görüntüler, aslında çok daha derin bir kültürel yabancılaşma ve kimlik erozyonunun habercisi...

Biz yüzlerce yıldır bu topraklarda kendi inancı, kendi değerleri, kendi bayramları, kendi sevinçleri olan bir milletiz. Ramazanımız, Kurbanımız, kandillerimiz, düğünlerimiz, taziyelerimiz, mahalle kültürümüz var. Paylaşmanın, infakın, merhametin ve eğlenmenin bile en güzel örneklerini kendi medeniyetimiz yüzyıllardır ortaya koymuştur.

Peki bugün ne oluyor?

Kendi çocuklarımıza, kendi bayramlarımızı anlatamaz hâle gelirken, başka toplumların dinî ve kültürel ritüelleri sıradanlaştırılıyor. Yabancı bir inancın sembolleri cadde cadde süslenirken, bizim değerlerimiz “gerici” ya da “eski” diye ötelenmeye çalışılıyor. Küreselleşme adı altında, aslında tek tip bir kültür dayatması ile karşı karşıyayız. Burada çok basit ama sarsıcı bir soru sormak gerekiyor:

“Siz hiç bu ülkede yaşayıp gittikten sonra kendi memleketinde mevlit okutan, kandil kutlayan, ramazan orucu tutan bir yabancı ülke vatandaşı gördünüz mü? Ya da onlar tarafından Avrupa’nın veya dünyanın herhangi bir şehrinde Malazgirt’in, Mekke’nin Fethi’nin coşkuyla kutlandığına rastladınız mı?"

Gören varsa lütfen söylesin. Yoktur. Çünkü herkes kendi kimliğini, kendi inancını, kendi kültürünü korur. Kimse başkasına özenerek var olmaya çalışmaz. Ama ne hikmetse biz, kendi değerlerimizi ikinci plana itip başkalarının bayramlarını, sembollerini ve alışkanlıklarını hızla içselleştirebiliyoruz. İşte asıl problem tam da burada başlıyor.

Unutmayalım: Başkasına benzemeye çalışarak değil, kendimiz olarak güçlü oluruz.

Kültürünü, gelenek görenek töresini ve inancını koruyan toplumlar ayakta kalır. Bunları ve dolayısıyla kimliğini kaybedenler ise tarihin tozlu sayfalarında silinip gider...

Şaban Yıldız

ŞİİR

Vuslat

Öyle içimde yorgunluk var ki yol buraksız

Bu hayat koşuşu, son durak hariç duraksız.

Aralık geçti perde olmadan aralıksız,

Hançer bedeni, dil ruhu acıtır katıksız.

Ben susmuştum nedir sendeki dilin zehri.

Hayatım, gözlerinde susmakla aktı şehri.

Şehrin şerhi kelimenle mühürlendi bendi,

Ölümdür kadere emanet, biter mühleti.

Vuslat toprak altında, hayaller üstünde,

Ne kadar ekersen ek çamur olur o günde.

Dumansız yaktın ruhumu, bedene ne hacet,

Kısa ömre ömürsüz bağlandım hata bende.

Şu hayat, yalan hayal serabında buğulanmış,

İnişler yokuş gözükmüş, gözlerimi kaplanmış

Rüzgârın tayyaresi feleğin askısında kalmış,

Salıncak zincirim kopmuş, ruhum boş sallanır.

Bu dünya filmi iki kirpik iki göz arası,

Tek izlenimlik aralansa da yok perde arkası

Bir göz kırpmakla son buldu hayatın macerası

Teni kabir bekler, kabri ise mahşer sırası.

Yavuz Selim Bulut

ESKİMEZ KELİMELER

ZEHABA KAPILMAK: Kuruntuya düşmek; vesveselenmek.

ZUHUR ETMEK: Ortaya çıkmak, görünmek, belirmek:

AFİLİ: Karşıdakini etkilemek amacıyla abartılı davranış sergileyen.

AFİLLİ: Böyle bir kelime kullanılmıyor. Yanlış telaffuz.

ÇETREFİL: 1. Karışıklığı dolayısıyla, anlaşılması veya sonuca bağlanması güç. 2. Yapı ve ses kurallarına aykırı kullanılan (dil) 3. Sarp, engelli ve engebeli (yer):

ÇETREFİLLİ: Böyle bir kelime kullanılmıyor. Yanlış telaffuz.

MUHATAP: 1. Kendisine söz söylenilen kimse, kendisiyle konuşulan kimse. 2. (tarihte) Padişahın huzurunda yapılan huzur derslerine katılan bilgin. 3. (Dil bilgisinde) ikinci kişi.

MUHATTAP: Böyle bir kelime kullanılmıyor. Yanlış telaffuz.

Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...

ÖNE ÇIKANLAR