İnsanın içinde bir ses vardır; bazen fısıltı gibi bazen gürültü gibi… Bir yanım sabrı, merhameti hatırlatırken; diğer yanım öfkeyi, hırsı, bencilliği dürter durur. O an anlıyorum ki insanın kalbi bir savaş meydanıdır.
Tasavvuf bu savaşı “nefsi emmare” diye adlandırır. Freud başka bir dille “id” der. Farklı çağların, farklı coğrafyaların ortak hakikati:
İnsanın içindeki karanlıkla yüzleşmesi.
Kur’ân-ı kerimde Yusuf suresinde şu ayet-i kerime yankılanır:
“Nefis, daima kötülüğü emreder.” (Yusuf, 53)
Neden bir iyilik yaptığımızda gizli bir alkış bekleriz? Neden bir hata yaptığımızda, yüzleşmek yerine savunmaya kaçarız? Neden bazen başkasının acısı içimizde kıpırdamaz? İşte bütün bunlar, emmarenin ayak sesleridir.
Ama sonra başka bir ses gelir:
“Dur! Bekle! Sabret!..”
O ses, dengeyi kurmaya çalışan nefs-i levvame ya da Freud’un egosudur. İnsan, işte bu iki ses arasında büyür.
İyiliği seçmek kadar karanlığı tanımak da insana aittir. Nefsi inkâr etmek değil onu terbiye etmektir olgunluk. Çünkü insan, arzularını yok ederek değil onları tanıyıp yöneterek kemale erer.
Kimi zaman içimizdeki karanlık kazanır, kimi zaman kalbin sesi. Ama asıl zafer, bu savaşı fark edebilmektir. Bir nefes alıp şöyle diyebilmektir:
Ben sadece arzularımdan ibaret değilim...
Belki de en büyük olgunluk, içimizdeki sessiz savaşı sessiz bir zaferle sonlandırabilmektir. Sessiz ama insanca…
Ahmet Özdemir-Gaziantep
Ayna yansıtır ne görürse âlemden
Kâinat yansımış kudret kaleminden
Cihan-ı adem secde etti bendinden
Gören eğildi, görmeyen benliğinden
Yansıyanı görmeye göz verdi yazan
Nice ibret var kudretinde yazılan
On sekiz bin âlemdir tek bir kelamdan
Oldu hürmetine ol lafzı manadan.
Aşikârdır, görmek isteyene Kudreti
Güneş, Allahü teâlânın bir âyeti
Akıllıya ölüm, nasihatin en ibreti
Fayda verir, olmayana yoktur hikmeti
Âlem ağlar, insan ziyandadır haberi
Kulağına halk etmiş Hak, bunca eseri
İnce zar duyar titrer, kudretin emiri
Duymazsın kalın perdesin gönlün kilitli
Kâinat mesajdır sen kendine mesajsın
Ey Selim sonsuz mesaja, var sonsuz azap
Azığın azdır yolda kervanın kalmasın
Musalla taşından mezara taşınırsın
Yavuz selim Bulut
KAŞGARLI MAHMUT: Kaşgarlı Mahmud’un bilinen iki eseri vardır. Bunlardan birincisi Dîvânü Lügât’it-Türk adlı meşhur eseridir. Büyük bir kültür hazinesi olan ve Arapça yazılan eser, yazıldığı zamandan beri Türk dünyasının en kıymetli ve ana eseri durumunda olup Türk dil ve kültürünün en önemli hazinesidir. Divan, bu yönü ile sâdece bir sözlük değildir. Onda oldukça büyük bir malzeme bolluğu görülmektedir. Bu bakımdan dünya edebiyatında emsali görülmemiş bir eserdir. Eserde Türk dilinin Arapça olarak açıklaması da yapılmıştır. Dilbilgisi terimleri de hâliyle Arapça verilmiştir. Bulundurduğu malzeme bakımından ise eser, Türk şive ve ağızlarından metinlere yer vermiştir. Bu bakımdan Kaşgarlı Mahmûd için karşılaştırmalı Türk Dili Araştırma Mektebinin kurucusu dense yeri vardır. Eserde Oğuz boyuna mensup yirmi iki ulusun damgaları yer almıştır. Ali Emiri Efendinin gayretleri ile bulunan eser, Kültür Bakanlığı tarafından 1990 yılında en güzel şekilde ve aslına uygun olarak tıpkı basım hâlinde neşredilmiştir.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...