Burası Fransa değil, Türkiye... Fransa olsa idik gereken bir iki ilde olağanüstü hal ilân ederdik. Yakaladığımız sanığı 10 ay hapsedip sorguladıktan sonra yargıya verirdik. Medenî ve gayri medenî (!) dünyanın sesi çıkmazdı. Ama böylesine tedbirler, Avrupa Birliği üyelerine mahsustur. Onlar uygulayabilirler. 40 yıldır üye olmayı beceremeyen Türkiye için, insan hakları ihlâli sayılmaktadır. Şaka bir yana, sanıyorum bizi, insan haklarını ihlâl ettik diye ithama heveslenenler var. Bir takım olaylar çıkartılıyor. Arkasından Kürt hakları yaygarası kopartılacak. Kuzey Irak'ta Kürt devleti kurulalı beri, türlü hayaller canlandı. Bizim Kürdümüz, Türk Kürdü ve Türk'tür. Zaten hangi asıldan gelirlerse gelsinler Türkiye vatandaşları, Türk milletini oluştururlar. Hangi asıldan geldiklerini rahatça söyliyebilirler, hiç yadırgamayız. Böyle bir yadırgama geleneğimiz yoktur. Mahallî kültürel haklar, anadilleri dahil, mahfuzdur, devlet himayesindedir. Fransa'da ne kadarsa, bizde de aynı olacaktır. Ne eksik, ne fazlası. Ama Fransa'da ve emsalinde olmayanları bize uygulatmak gayreti her türlü ahvalde boşa çıkar. Fransa'nın İtalyanca konuşan Korsika'ya, Almanca konuşan Alzas'a, Brötonca konuşan Brötonya'ya, Baskça konuşan Navar'a... otonomi verdiğini tasavvur bile imkânsızdır. Hepsi Fransız'dır. Bizde de mahallî dil konuşan ve bilenlerin hepsi Türk'tür. Maazallah böyle bir vatandaşa sen Türk değilsin! dersek kıyamet kopar. Ama meselâ Amerika, güneydoğumuzdaki Kürt vatandaşlarımıza fazlasını tanımamız için bizi teşvik edebilir. Bizi başka bir coğrafyaya sevk ederek stratejik ittifakımızı işler hâle getirmek isteyebilir. Hazır bulunalım. İran sınırında bir kasabada kitapçı dükkânında Alman yapımı bomba patlatarak bir şeyler söylenmek istendiği kesindir. Kimse maksatsız bomba atmaz. Yüce Meclisimiz, hükûmetimiz ve emrindeki her şeyle mücehhez Devlet organları, gelişen olayları aydınlatır, doğru okumamızı sağlarlar. Yanlış manalandırmak veya gerçeklere erişememek, yetersiz bir politikadır ki, devletlerin başına belâ açar.