Biri bizi gözetliyor!

A -
A +

Kahve müptelası olarak kahve içmek maksadıyla gittiğim bir mekânda görmüştüm; "Bu kafede internet servisi sağlanmamaktadır, birbiriniz ile konuşun"  uyarısını. Ne kadar zaman oldu hatırlayanı bile kalmadı ama önceden insanlar birbirleri ile oturur sohbet ederlerdi.

 

Önce televizyon evlerimize girdi ve televizyon saatleri başladığı andan bu yana akşamımız ona göre ayarlandı. Hatta misafir odalarımız bile televizyona göre şekil aldı. Bugün hangi mobilya mağazasına giderseniz gidin, standart bir oturma odasının en baş müştemilatı televizyon konsolu. Eh, hâliyle zaten az okuyan bir toplum olarak renkli cama hemen de müptela oluvermiştik.

 

Bu konu ne zaman aklıma gelse Ahmet Haşim’in "Gurebahane-i Laklakan" isimli eserinde kaleme aldığı "Müslüman Saati" yazısı yâdıma düşer gelir. 

 

Haşim, bu eserinde modern hayatımızı oluşturan "yeni zaman" kavramını "istilâların en gizlisi ve en tesirlisi" diyerek dile getirir ve özetle şöyle der:

 

Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre, dinden, ırktan ve ananeden hayat alanı bir zevkimiz olduğu gibi, bu hayat üslûbuna göre de 'saat'lerimiz ve 'gün'lerimiz vardı.

 

Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve sonunu akşamın ışıkları tayin ederdi.

 

Işıkta başlayıp ışıkta biten, on iki saatlik, kısa, hafif, yaşanması kolay bir günümüz vardı. Müslümanın mesut olduğu günler, işte bu günlerdi; şerefli günlerin vakalarını bu saatlerle ölçtüler.

 

Alafranga saatin âdetlerimiz ve işlerimizde kabulü ve alaturka saatin geri safa düşüp camilere, türbelere ve muvakkithanelere bırakılmış battal bir 'eski saat' hâline gelişi, hayata bakış tarzımız üzerinde korkunç bir tesire sahip olmamış değildir.

 

Yeni 'ölçü' bir zelzele gibi, zaman manzaralarını etrafımızda altüst ederek, eski ‘gün’ün bütün sedlerini harap etti ve geceyi gündüze katarak saadeti az, meşakkati çok, uzun, bulanık renkte bir yeni 'gün' meydana getirdi. Bu, Müslümanın eski mesut günü değil, sarhoşları, evsizleri, hırsızları ve katilleri çok ve yer altında mümkün olduğu kadar fazla çalıştırılacak köleleri sayısız olan büyük medeniyetlerin acı ve sonu gelmez günüydü.

 

Şimdi heyhat, eski 'saat'le beraber akşam da fecir de bitti. Birçoklarımız için fecir, artık gecedir. Ve birçoklarımızı güneş, yeni ve acayip bir uykunun ateşlerinden, eller kilitli, ağız çarpılmış, bacaklar bozuk çarşaflara dolaşmış, kıvranırken buluyor. Artık fecri yalnız kümeslerimizdeki dargın ve mağrur horozlara bıraktık.”

 

 

 

Merhum Ahmet Haşim bu günleri görse ne dermiş?

 

 

 

Şimdilerde toplumun tamamı elindeki cep telefonunun ışıltılı ekranından içeri giriyor ve saatlerce burada vakit geçiriyor. Artık evlerimizdeki perdeler anlamını yitirdi. Oysa çocukluğumda bir çocuk olarak evde bana düşen en temel vazifelerden biri, hava kararmaya yüz tuttuğunda perdeyi çekerek evin mahremiyetini korumaktı. Şayet bu konuda bir aksamaya mahal verirsem anacığım yanan ev ışıkları ile odanın içi herkese ayan beyan gözüktüğünden ikazını kendi şivesi ile ivedilikle yapardı: "Kapat perdeyi, ev endam aynası gibi olmuş..."

 

Konuyla ne alakası mı var?

 

Şöyle, artık perde kapalı da olsa çok bir şey ifade etmiyor zira perdenin içerisindeki tüm hayatlarımız büyük bir hokus pokusçuluk ile sosyal medyada.

 

 

 

Neden hokus pokusçuluk?

 

 

 

Çünkü sosyal medya denilen ortamda paylaşılan fotoğraflara bakıldığında mutsuz, çirkin ve fakir insan yok. Herkes son derece mutlu, güzel ve harika bir hayat sürüyor.

 

Bu renkli cam, bu kadar gönüllülük içinde evde, otobüste, işte, sokakta hülasa hayatın her bir anında bizi içine çekiyorsa o zaman şu meşhur sloganı hatırlamakta fayda var: "Birileri tarafından bedavaya bir hizmet size sunuluyorsa, para eden ve satışa konulan aslında sensin!"

 

İşte tam bu noktada internet ve sosyal medya Türkiye’de bu kadar yoğun kullanıma rağmen en az konuşulan şeylerin başında gelmekte.

 

Bu yazılanlara bakarak internetin ve sosyal medyanın asla yanına bile yanaşılmaması gereken bir husus olduğunu iddia ettiğimi zannetmeyin. Bankacılıktan akademik metinlere, YouTube içeriklerinden gazetelere kadar hayatımın hemen her aşamasında interneti yoğun olarak kullanan biriyim, lakin yine de hem internet hem de sosyal medyanın ve paylaşımların normatif olmayan bir ölçüsü ve adabı olmalı diye düşünüyorum. Çocuklarımıza bugün yapacakları bir paylaşımın ileride üzülmelerine sebebiyet vermemesi için dikkat etmelerine dair birkaç kelam edebilmemiz gerekir diye düşünüyorum.

 

Aslında konum bu da değil.

 

Sizlere sunmak istediğim husus, içerisinden gönüllü olarak girdiğimiz bu renkli dünya bize ait her türden veriyi kaba tasnif 15 seneden bu yana istiflemekte. Tabii bu yığın bilgiler çöp olarak değerlendirilip bilinmezlik çukurlarına atılmıyor. Emek, zaman ve sermaye harcanarak çok değerli bir cevher gibi saklama kaplarında muhafaza ediliyor.

 

 

 

Dijital dünya

 

 

 

Dünya kurulduğundan 2000 yılına gelene kadar dijitalleşen tüm veri yaklaşık 5 milyar GB idi. 2011 yılına gelindiğinde 5 miyar GB civarındaki dijital veriyi dünya her iki günde bir üretmeye başladı. Bu 5 milyar GB civarındaki veriyi dünya 2015 yılında her 10 saniyede bir, 2019 yılında ise her iki saniyede bir üretmeye başladı. Bu kadar yoğun bir bilginin bir yerde depolanması hem kolaylık hem de bizi ürkütmesi gereken bir konu aslında.

 

Bu yazı dâhil, artık kaleme aldığımız her bir yazı, muhasebe kayıtlarımız, adres ve sağlık bilgilerimiz, tapu kayıtlarımız, arşivimiz, eğitim sistemi hülasa her şey ama her şeyimiz bulutlara yüklenmeye başladı. Yapay zekâya sahip sistemler buralara yüklenen veriler üzerinden hayatımızın birçok alanında bize kolaylıklar da sunmaya başladı. Artık aracınıza oturduğunuzda, en kısa ve hızlı güzergâha anlık olarak yönlendiriliyorsunuz.

 

Unutulmasın ki bu işler sadece basit bir depolama ve filtreleme işlemi değil. Buradan elde edilen bilgiler ile fertlerin ve toplumların davranışsal psikolojileri yönlendiriliyor.

 

 

 

Sosyal medya

 

 

 

Bugün günde yaklaşık 500 milyon tweet ile paylaşımın yapıldığı, iki milyar insanın WhatsApp üzerinden 100 milyar mesaj gönderdiği, 600 milyon insanın Instagram kullandığı ve günde 95 milyon foto ya da video paylaştığı biliniyor. Bu verilerin tamamını ülkemizin kontrolünün dışındaki server sistemlerinde olduğunu kabullendiğimizde, sanırım ne demek istediğimiz daha net anlaşılır.

 

Bu kadar mesajın, fikrin ya da görselin bir saklama kabında ve kimsenin kontrolünde olmadığına inanmak için sanırım son derece naif olmamız gerekiyor.

 

İşte hem internet hem sosyal medyada oluşan bu yoğun ve yığın veri aslında hepimizin şimdiye kadar çokça kullandığı ‘Büyük Veri’ denilen hususa tekabül ediyor. Bu veri üzerinden fertlerin de toplumlarında davranış psikolojileri belirleniyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
ssda25 Mayıs 2023 08:14

çok güzel tespitler ,milli şuur ,mel'un kemalist narkozdan uyanan bir hasta gibi ,yavaştan da olsa uyanıyor.