Sosyal medyada yeni akım: Şeker detoksu

Şeker… Günümüzde neredeyse her sofrada, her atıştırmalıkta, hatta sağlıklı zannedilen birçok üründe gizlice karşımıza çıkan tatlı bir düşman. Peki, sadece iki hafta boyunca şekeri hayatınızdan çıkarsanız neler olur?
ZİYNETİ KOCABIYIK - Bu sorunun cevabı, son günlerde sosyal medyada oldukça yankı uyandıran bir doktorun açıklamalarıyla yeniden gündeme geldi. Harvard eğitimli gastroenterolog Dr. Saurabh Sethi, yaptığı paylaşımda, şekeri kesmenin cilt, bağırsak sağlığı ve hatta yüz şekli üzerindeki etkilerini vurguladı. Ardında dikkate değer bilimsel temeller bulunan bu iddiaları Fonksiyonel Tıp Diyetisyeni Serpil Doğan değerlendirdi.
SİNSİ BAĞIMLILIK
Şeker bağımlılığı tıpkı sigara gibidir; doğrudan öldürmeyebilir ama onun sebep olduğu kalp hastalığı, diyabet, karaciğer hastalıkları ve bazı kanser türleri yoluyla dolaylı şekilde erken ölüme neden olur. Özellikle uzun yıllar boyunca aşırı ve kontrolsüz şeker tüketimi, bu hastalıkların gelişme riskini kat kat artırır.
GENÇLEŞTİRİYOR
Aşırı şeker tüketiminin kişinin fiziksel görüntüsüne yansıdığını söyleyen Uzm. Dyt. Serpil Doğan “Şeker vücutta ödemi artıran başlıca sebeplerden biridir. Yediklerinizden basit şekeri çıkardığınızda, sadece birkaç gün içinde yüzünüzdeki şişkinliklerin azaldığını fark edebilirsiniz. Göz çevresindeki ödemin inmesi, cildin daha parlak ve berrak görünmesi çok sık rastlanan etkiler arasındadır. Ayrıca, yüksek glisemik indeksli gıdaların sivilceyi tetiklediği uzun zamandır biliniyor. Şekerden uzaklaştıkça cilt bariyeri güçlenir, iltihap azalır ve sivilcelerde belirgin bir azalma gözlemlenir” dedi.
BEYİN VE BAĞIRSAK BİRLİKTE İYİLEŞİYOR
Şekerli gıdaların bağırsakta yaşayan faydalı bakterileri olumsuz etkileyerek sindirim problemlerine, şişkinliğe ve düzensiz bağırsak hareketlerine yol açabildiğine işaret eden Doğan “Şekerin azaltılmasıyla, bağırsak florası dengelenir ve sindirim daha rahat hâle gelir. Ayrıca, şekere bağlı ani kan şekeri yükselmeleri ve düşüşleri, enerji dalgalanmalarına ve beyin sisi (mental yorgunluk) dediğimiz tabloya neden olur. Şeker bırakıldığında beyin fonksiyonları netleşir, ruhen daha dengeli hâle gelir. Rafine şekerler, zararlı mikroorganizmaların sayıca artmasına sebep olur. Bu da faydalı bakterilerin sayısının azalması, bağırsak geçirgenliğinin bozulması (“sızdıran bağırsak sendromu” riski), iltihap seviyesinin artması, gıda intolerasında yükseliş, şişkinlik, gaz ve kabızlık gibi şikâyetlerle sonuçlanabilir” diye konuştu.
Zararlı bağırsak bakterileri ve mayaların da şekerle beslenmeyi çok sevdiğine işaret eden Doğan “Özellikle Candida albicans gibi mayalar şekerli bir ortamda hızla çoğalır. Ağızda metalik tat, sürekli tatlı isteği, bağırsak sorunları ve tekrarlayan enfeksiyonlar yaşıyorsanız şeker bağımlılığınız var demektir. Uzun vadede, şeker ağırlıklı beslenmek bağırsak florasını fakirleştirerek kronik hastalık riskini artırabilir. Araştırmalar, obezite, depresyon, otoimmün hastalıklar ve hatta bazı nörolojik hastalıkların dahi bağırsak mikrobiyotasıyla ilişkili olabileceğini gösteriyor kalp hastalığına bağlı ölüm riski 2 kat daha yüksektir” diye açıkladı.
2 HAFTADA VÜCUTTA NELER OLUYOR?
Şekerin uyuşturucu benzeri, bağımlılık yapan bir madde olduğunu ifade eden Uzm. Dyt. Serpil Doğan, iki haftalık şekersiz bir periyotta vücudumuzda meydana gelecek olumlu değişimleri şöyle sıraladı:
- Yüzdeki ödemin azalması
- Ciltte sivilce ve kızarıklıklarda iyileşme
- Sindirimde rahatlama, şişkinlikte azalma
- Daha kaliteli uyku
- Enerji seviyesinde artış
- Şeker krizlerinin azalması
- Tat duyusunda hassasiyet artışı
- Göbek çevresinde incelme
MODA MI İHTİYAÇ MI?
Şekeri hayatımızdan çıkararak şeker detoksu yapmak bir moda değildir. Şekerin fazlası, vücutta yağ birikimine, iltihaplanmaya ve kronik hastalıklara davetiye çıkarır. Tip 2 diyabet, kalp hastalıkları, karaciğer yağlanması gibi hastalıklarla doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle şekeri azaltmak bir moda değil, sağlık yatırımıdır. Ancak burada önemli bir not düşmek gerekir: Şeker bir anda kesildiğinde baş ağrısı, hâlsizlik, sinirlilik gibi yoksunluk belirtileri yaşanabilir. Bu geçici süreci yavaş geçişlerle, yeterli su tüketimiyle ve dengeli öğünlerle desteklemek mümkündür.