Müminin neşesi yüzünde kederi kalbindedir...

A -
A +
Birini üzünce, sabahlara kadar ibadet edip gözyaşı döksek, o hakkını helâl edip razı olmadığı müddetçe hiç faydası olmaz.
 
 
İnsanları sevindirmek güzel bir haslet. Bir mümini sevindirenden, Allahü teâlâ razı olur... Cenâb-ı Peygamber "aleyhissalâtü vesselam" buyuruyor ki: (Allahü teâlânın seçilmiş bazı kulları vardır. Onlar hep neşelidir. Cenâb-ı Hakkın rahmetini, merhametini, affını düşündükçe hep neşeli dururlar. Fakat onların kalpleri ve içleri, mahşeri düşündükleri zaman, kabri düşündükleri zaman, Cehennemi düşündükleri zaman kan ağlar.)
Büyük İslam âlimi Hüseyin Hilmi Işık "kuddîse sirrûh" buyurdu ki:
"Peygamber Efendimiz (Müminin neşesi yüzünde, kederi kalbindedir) buyurdular kardeşim. Hiç kimseyi üzmeye, hiç kimsenin hakkı yoktur. Çünkü Allahın kullarının sevgiye, sevindirilmeye ihtiyacı var... Bir mümin bir kimseyi sevindirse, annesini, babasını, arkadaşını, komşusunu, arkadaşını sevindirse, birine bir neşe verse, bundan cenâb-ı Hak râzı olur... Eğer o cenâb-ı Hakkın rızası, gökten yere bir ampul olarak inmiş olsa, onun nûrundan güneş kararır..."
Mübarek bir zattan, ağır bir hasta için dua istemişler. O zat, nesi varsa çıkarıp, "Bunları falanca yerdeki şu fakire verin!" demiş. Fakir, buna çok sevinmiş. O zata niye böyle yaptığı sorulunca, "Allahü teâlânın bir kulunu sevindirirsek, Rabbimiz de duamızı kabul eder" buyurmuştur...
Yine bir mübarek zatın, çok sevdiği bir arkadaşı hastalanmış. Bu zata, "Bana dua etsin" diye haber göndermiş. O zat da, "Bir koyun kessin, fakirlere dağıtıp sevindirsin. Yapacağımız duanın kabul olması için, birinin sevindirilmesi lazım" buyurmuş.
Birini üzünce, sabahlara kadar ibadet edip gözyaşı döksek, o hakkını helâl edip razı olmadığı müddetçe hiç faydası olmaz. Onun için, kalb kırmaktan çok sakınmalıdır.
       ***
Bir beldede salih bir Müslüman varmış. Hiç kızdığını ve ağzından kötü söz çıktığını gören olmamış. Üstelik kendisine kötü davranana, kötü söyleyene iyilik eder, hediye verirmiş. Sebebini araştırmışlar, bir neticeye varamayınca, hanımına sormaya karar vermişler. Gidip sormuşlar:
-Sizin efendi hiç kızmaz mı?
-Kızmaz olur mu hiç, hem de nasıl kızar.
-Kızınca bağırıp çağırmaz mı?
-Bağırıp çağırmaz, ama kızdığını biz anlarız. Kızınca bize mutlaka bir şey verir, mesela baklava getirir veya para verir. Altın verince, daha çok kızdığını anlarız...
Daha sonra, o zatı bulup bu işin hikmetini sormuşlar. Buyurmuş ki:
-Öfkelenince, din kardeşimi karşımda düşünürüm. Öfkeli nefsim, (Haydi başla, şuna haddini bildir!) der. Nefsime, (Allah’tan kork! Sen Allah’ın düşmanısın, böyle bir düşmanı din kardeşime tercih etmem) derim. Hattâ zengin olması, refah içinde yaşaması için din kardeşime dua eder, hediyeler veririm...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.