Kibirli hükümdarın hazin sonu!..

A -
A +
  Çok kibirli bir hükümdar vardı. Bir gün memleketini dolaşmak istedi. "Atımı hazırlayın!" diye emretti. Yola çıkmak için her şey hazırdı...     Kibir, kendisini başkasından üstün görmektir. Kötü huydur ve haramdır. Allahü teâlâyı unutmanın alametidir. Kibirli olan, salih insan olamaz. Kibir her iyiliğe engeldir, her kötülüğün anahtarıdır... Din büyüklerimiz buyuruyor ki: Aklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç kibredebilir mi? İnsan aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde aczini göstermesi, tevazu üzere bulunması gerekir. Büyüklenerek "ben" demek feyiz ve bereketi keser. Allahü teâlânın sıfatları değil, bizzat zatı kibirliye düşmandır.               *** Çok kibirli, gururlu bir hükümdar vardı. Bir gün memleketini gezmek istedi. Hizmetçilerine "Elbiselerimi getirin" diye bağırdı. Huzuruna çeşit çeşit elbise getirildi. Fakat hiçbirini beğenmiyordu. İster istemez birini giymek zorunda kaldı. Sonra ikinci emrini verdi: "Atımı hazırlayın!" Hemen atı hazırlandı. Süslü ata, süslü elbiseleri ile bindi. Yanına hizmetçilerini ve askerlerini de alarak memleketi dolaşmaya çıktı. Atın üzerinde ilerlerken gururundan, kibrinden yanında yaya olarak yürüyenlere bile bakmıyordu. Gözü hep yukarılarda idi. Vatandaşlarından bazıları dertlerini sıkıntılarını anlatmak için yanına yaklaşmak istediklerinde, onlarla ilgilenmiyor, atın üzerinden "Uzaklaştırın onu" emrini veriyordu... Bu şekilde epey dolaştılar. Günün birinde, karşısına, yamalı fakat temiz elbisesi olan yaşlı bir kimse çıktı. Hemen emrini verdi: "Uzaklaştırın şu ihtiyarı!" Mâiyetindekiler, hemen ihtiyarı uzaklaştırdılar... Biraz sonra, aynı ihtiyar atın dizginlerini tutup "Ey mağrur hükümdar, seninle görüşmem lâzım" dedi. Bu hâli gören hükümdar, küplere bindi. Sesi çıkabildiği kadar bağırıyordu: "Sen hangi cesaretle benim atımın dizginlerine yapışırsın, bugüne kadar kimse böyle bir şey yapamadı!.." Fakat ihtiyar hiç oralı değildi. Hâlâ dizginleri elinde tutuyordu. Mâiyetindekiler de uzaklaştırmaya muvaffak olamadılar. Hükümdar mecburen "Söyle bakalım, derdin nedir?" dedi. "İhtiyacımı gizli söylemem lâzım, açıktan söyleyemem" deyince, hükümdar ister istemez başını aşağıya eğdi. İhtiyar kulağına yavaşça  "Ben Azrâil'im" dedi. Bu sözü duyan hükümdarın beti benzi attı, eli ayağı titremeye başladı. "Ne olur bana biraz müsaade et! Geri dönüp çocuklarımı bir defacık olsun göreyim! Onlarla helâlleşeyim! Ondan sonra canımı al!" diyebildi. Azrâil aleyhisselâm "Hayır buna müsaade yok" deyip o anda ruhunu aldı... Herkese yukarıdan bakan hükümdarın cansız bedeni atın ayakları altına yuvarlanıvermişti...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.