S-400 ile Türkiye küresel lige sıçrayacak

A -
A +
Amerika Birleşik Devletleri de bunu biliyor. Çünkü Türkiye haziran ayında gelecek ve birkaç ay içinde aktive edilmeye başlanacak olan S-400’lerle birlikte hem kıta sahanlığını, hem de sınırlarını güvence altına alacak. Hareket kabiliyeti artacak. Kendi millî hava sistemini kurmasıyla birlikte Doğu Akdeniz enerji eko-politiğinde ve Orta Doğu güvenlik denkleminde önemli stratejik avantajlar elde edecek.
Örneğin Suriye’nin kuzeyine YPG ve PYD’ye yönelik operasyon başladığındaABD onlara istenilen hava desteğini sağlayamazsa yapılan her şey çöpe gidecek. Bu durum bölgedeki terör örgütlerinin varlığını ortadan kaldıracak. Kaldıran da Türkiye olacak. İşte S-400’lerin asıl önemi.
Yani ABD ve daha doğrusu işin arkasındaki İsrail’in korkusu hedef tahtasına koydukları Türkiye’nin onlara lokma olmayacağını anlamaları. Şiddetli tepkilerinin altında yatan temel etken bu.

S-400 ile Türkiye küresel lige sıçrayacak
Üstelik Türkiye’de konuşlandırılacak S-400’ler özel üretim. Misal S-200 ya da S-300’lerin kodları İsrail ve ABD tarafından az çok çözülmüş durumda ama S-400’leri çözemediler, çözemeyecekler çünkü yazılımı da Türkiye’ye özel.
Ayrıca hava sahamızın kontrol altına alınmasında S-400 dışında Bora, Hisar ve Siper füze sistemleri de Türkiye’nin elini güçlendirmekte.
Doç. Dr. Eray Güçlüer geçen pazar günü Avrupa’da Gündem’de konuğumdu. Yukarıdaki satırlar aslında onun söylediklerinden derlediklerim. Eray Güçlüer adı üzerinde S-400’lerin 400 kilometrelik bir menzilinin olduğunu hatırlatıyor. Türkiye’nin Akdeniz’deki kıta sahanlığı da 200 mil, yani 370 kilometre.
Bunun anlamı şu:
Şimdi dünya stratejik enerji alanları üzerinde askerî olarak konuşlanmaya gitmekte. Doğu Akdeniz tespit edilen zengin petrol ve doğalgaz rezervleri nedeniyle İsrail’den, Mısır’a, Suriye’den Kıbrıs ve Yunanistan’a kadar her devletin gözünü diktiği bölge. Bu ülkeler, arkalarındaki süper güçlerle birlikte bize “Siz bir şey aramayın, biz arar sizin topraklarınızın üzerinden geçiririz” diyorlar. Türkiye ise 370 kilometre güneye kadar inerek kendi kıta sahanlığı üzerinde sondajlarını yapmakta. Petrol bulması an meselesi. Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi ise “Türkiye kıta sahanlığımızı ihlal etmekte” diye ciyaklamakta. Oysa uluslararası hukuka göre adaların yalnızca münhasır ekonomik bölgeleri olabilir ama kıta sahanlığı olamaz. Ayrıca bunun için muhatap devletlerle birer anlaşma yapmış olmaları da gerekir.
İşte kıyamet buradan kopuyor. Zengin enerji yatakları bir savaşın kıvılcımını çıkartacak denli taraf ülkelerin iştahını kabartıyor. Doğu Akdeniz daha şimdiden savaş gemileriyle silah deposuna dönmüş durumda. Türkiye de bu çerçevede kendi ulusal ekonomik çıkarları ve millî güvenliği için yapması gerekenlerden geri durmuyor. S-400’ler de bunların içinde.
“ABD bunun intikamını alır” diyenleriniz vardır. Hatta bunun için Türkiye’deki aparatları vasıtasıyla neler yapabileceklerinin de ipuçlarını almaktayız.
Türkiye zaten on yıllardır bu “stratejik ortak”lar ne istedilerse yaptı. Ama hep zarar etti ve kazık yedi.
Biliyorsunuz 1991’de Irak’ta başlayan Birinci Körfez Müdahalesi nedeniyle ABD’nin isteği üzerine Türkiye Irak ile sınır ticaretini tamamen kesmiş, bu arada petrol boru hattını kapatmışlardı. Türkiye bu nedenle büyük bir zarara uğradı.
AK Parti iktidara geldikten sonra ABD, İkinci Irak Harekâtı'nı başlatmak üzereydi ve Türkiye’nin topraklarını kullanmayı istiyordu.
ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell harekâtı anlatmak için Türkiye’ye gelmişti. Bir toplantı yapıldı ve Genelkurmay’dan hükûmet yetkililerine dek herkes oradaydı.
Türk tarafı temsilcisi Colin Powell’ın konuşması bitince söz aldı ve şöyle dedi:
“Mr. Powell, Birinci Körfez Müdahalesi sırasında Türkiye her istediğinizi yaptı. Ama bugüne baktığımızda gerek petrol boru hatlarını kapatmamız, gerekse sınırlarımızı kapatmamız nedeniyle zararımız 100 milyar doları buluyor. Siz bizim bu zararımızı görmezden geldiniz. Şimdi bizden topraklarımızı kullanmanıza izin vermemizi bekliyorsunuz ama uğrayacağımız olası büyük zarardan hiç söz etmiyorsunuz. Bunun bir bedeli var, ne vadediyorsunuz?”
Colin Powell “Uysal müttefik”ten bu sözleri beklemiyordu. Ama çabuk toparlayıp teklifini yaptı:
“Size 1 milyar dolar nakit verelim, 1 milyar dolarlık da petrol. Ne dersiniz?”
Türk tarafı tabii bu öneriye güldü. Toplantı bitti ve 1 Mart’taki TBMM görüşmesinde de AK Parti içinden 50’ye yakın vekilin de muhalefetle birlikte hareket edip tezkereye onay vermemesi üzerine ABD ile ipler ilk kez koptu. Zaten her şey ondan sonra başladı. Uzun hikâye...
Bu anekdotu bana birinci elden Doç. Dr. Eray Güçlüer anlattı. Kendisi de eski bir asker olarak o toplantıdaki teknik heyetteydi. Yani bizzat kulaklarıyla işitip tanık olduğu bir diyalog.
Fotoğrafı iyi görelim ve Türkiye İttifakı’nın ne anlama geldiğini yeniden değerlendirelim derim ben.
Aslında Cumhurbaşkanı’nın çağrısı muhalefet partilerinin başını ve yönetimini ele geçirip karanlık küresel odakların emrine giren aparatlara değil, maalesef onlara iç siyasi ve ekonomik nedenlerle oy verenlere.
Kısaca çıkarlarımızı korumak için artık ABD ve Batı’nın inayetine muhtaç olmaktan kurtulmamız gerektiği ortada. Bunun için de herkes elini taşın altına koymak zorunda.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.