Rabbimiz dünyayı da onu sevenleri de sevmiyor!..

A -
A +
İnsan, bırakıp gideceği muhakkak olan dünyaya çok önem veriyor da, gidip kalacağı, muhakkak olan ahiretini ihmâl ediyor ve unutuyor!..     Manevi hastalıkların başı dünya sevgisidir. Bütün kötülükler ondan doğar. İnsanları çekememezliğe, birbirine karşı düşmanlığa ve kibirlenmeye sevk eder... Şüpheli, mekruh hatta haram şeyleri insanlara yaptırır. Dahası küfre bile girmesine sebep olur. Peygamberlerin çoğuna iman etmeyenler, dünya saltanatları ellerinden çıkacağı endişesi ile mahrum kalmışlardır. Yoksa bunların hak olduklarını çok iyi biliyorlardı. Fir'avn iman etseydi; Mısır'a olan hâkimiyeti kalmazdı. Nemrut müminlerden biri olabilseydi, "Nemrut"luğunu nasıl yapacaktı?!. Eshab-ı kirâmdan birisi, bir gün sevgili Peygamberimize (aleyhisselâm) sorar: -Bana öyle bir şey öğretin ki; onu yaptığımda hem Rabbim beni sevsin, hem de insanlar!.. Cevap olarak buyurdular ki: "Dünyayı sevme Rabbimiz seni sever..." Rabbimiz dünyayı sevmiyor, sevenleri de sevmiyor. Dünyadan başka hiçbir yerde O'na isyan edilmez. Bundan dolayı dünyayı sevmez. "Başkasının elindekine de göz dikme, insanlar seni sever..." İnsanlar kendilerinden bir şey istenmesinden hoşlanmazlar. Dünya sevgisi, ahireti unutturur. Ne büyük aptallıktır! İnsan, bırakıp gideceği muhakkak olan dünyaya bu kadar önem veriyor, gidip kalacağı, muhakkak olan ahiretini ihmâl ediyor ve unutuyor. Servetinin artmasına seviniyor ama ömrünün azaldığına üzülmüyor... Neye yarar öldükten sonraki servet?.. Mukaddes dinimiz, çalışıp kazanmayı, zengin olmayı kötülememiştir. Bilâkis teşvik etmiştir. Zekât ve sadaka vermeyi emrediyor. Verenlerin ne kadar büyük nimetlere kavuşacakları, ebedi saadete erecekleri bildirilmiştir. Bütün bunlar, para ile elde edilir. İnsanı annesinden yeni doğmuş gibi günahsız hâle getiren "hac" ibadeti de parasız olamaz. Zenginlere farzdır. Bir oruçluya "iftar" açtıran kişinin oruç sevabına kavuşacağını hepimiz biliyoruz... Yüce dinimiz, bir kişinin bakmakla mükellef olduklarının nafakasını temin için yaptığı çalışmayı beş vakit namazını kılması şartıyla ibadet saymış ve büyük sevaplar vadetmiştir... Bir memur dairesinde, bir işçi iş yerinde, bir esnaf dükkânında çalışırken; sevap kazanıyor. Yani hem para hem de sevap kazanıyor... Dünyaya çalışmayı, para kazanmayı ibadet kabul eden dinimiz, çalışmayı değil, dünya sevgisini çirkin görüyor... Gemi susuz yüzmez. Altında su olmalı, fakat içine su almamalı. İçine su girerse batar. Abdülkâdir Geylâni hazretleri bir sohbetinde şöyle buyuruyor: "Helâlinden kazandığınız paraları, kasanızda muhafaza edebilirsiniz. Ceplerinizde de taşıyabilirsiniz, ama kalbinizde değil."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.