Para için, ahlâk ve spor satılır mı?..

A -
A +

İktisadi Girişim ve İş Ahlâkı Derneği (İGİAD), Şike Soruşturması ile ilgili olarak yaptığı açıklamanın başlığını şöyle koymuştu; "Spor yalnızca eğlence midir, ya ahlâk?.." "Doğru" ama "eksik" bir başlıktı; elbette spor sadece "eğlence" değildi; elbette "ahlâk" da çok önemliydi; tıpkı Atatürk'ün söylediği gibi "Sporcunun zeki, çevik ve ahlâklısı sevilmeliydi" ve de "sporcu sadece sahada olan değildi, sahada olan sporcuları yönetenler de sporcu kapsamına girmeliydi!.." Ama, "profesyonel futbol" geldiğinden, hele hele totolarla, bahislerle , sanayileşen ve dahası endüstrileşen, "milyar dolarlar, eurolar dönen" spor geldiğinden beri, nedense "sporcunun ahlâklısını sevmeyi" unutur olduk. Bugün sadece Türk futbolunu değil, evrensel sporu simgeleyen, "efsane" sporculara doping yaptıran, "anlı-şanlı" sporcuları şikeye bulaştıran, "küçük - büyük" spor kulüplerini, hatta milli federasyonları, dahası FIFA'sından, FIBA'sına kadar "dünya sporunu yöneten" uluslararası federasyonları bile "her türlü kara iddiaya açık hâle getiren" rezil zihniyettir, sporda at koşturan!.. Bu zihniyet "Spor öncelikle paradır" diyen zihniyettir ve işte sporu "eğlence olmaktan da, ahlâklı olmaktan da uzaklaştıran" acı gerçek burada yatmaktadır!.. Şike ve teşvik primi soruşturmasında, ortaya saçılan "Aman hiçbir takım düşürülmesin", hatta "Olur ya, düşürülmeme, bugünkü talimatlarla mümkün olamayacak ise, talimatlar hemen değiştirilerek, düşme kaldırılsın" tartışmaları, hangi "hazin" noktaya geldiğimizi çok iyi ortaya koymaktadır!.. "Para" öylesine gözümüzü döndürmüştür ki, "sporun tertemiz ve asil tarifini, ahlâkın esas olma niteliğini" unutmaya "hemen" hazırız; hatta böyle bir ortamda "talimat değiştirerek düşmeyi kaldırmaya karşı" UEFA'nın da, FIFA'nın da ne diyeceğini çok iyi bildikleri hâlde, "dünyaya rezil olmamızı" da göze alarak "Değiştirelim" diyen uzmanlarımız var, yöneticilerimiz var; medyadaki destekçileri de ekliyorlar; "Naklen yayın değerleri düşer, kulüp mağazalarının hasılatı azalır, tribünlere az seyirci gelir, kombineler satılmaz!.." Acı acı gülüyorum; "Ama, spor satılır, ahlâk satılır" öyle mi?.. Tüylerim diken diken, kendi kendime diyorum ki; "Eğer bu da yapılır, talimatlar da değiştirilirse, kır kalemini ey Öcal, senin bu pisliğin içinde yazar olarak bulunsan bile ne işin var?.." Erken öten horoz misali!.. Anadolumuzda "erken öten horoz" ile ilgili pek çok söz vardır; Galatasaray Başkanı Ünal Aysal da, "temiz kulüp olma" konusunda "kendisinden önce görev yapan başkan ve yöneticilere şükranlarını ifade ettiğinden beri", hep "Acaba ne zaman erken öten horoz durumuna düşecek" diye merak edip durdum. Şimdi "o günlerdeyiz"; bakalım yıllardır dillerde pelesenk olan, meşhur "bilmem ne marka çantalı" fiskosların "soruşturma aşamasından", sayın Aysal "haklı", yoksa "erken öten horoz" olarak mı çıkacak?.. Bu soruşturma, "kafalarda en ufak bir tereddüt kalmayacak" şekilde yapılmalı ve sonlandırılmalıdır; eğer gerçekten Denizlispor'a "teşvik primi gönderilmişse", "ibret-i âlem olsun" diye gönderenler de, alanlar da en ağır şekilde cezalandırılmalı; Futbol Federasyonu da "talimatların gereği ne ise" onu hiç çekinmeden, cesaretle ve harfiyen uygulamalıdır. Elbette eğer "işin içine kulüp başkan ve yöneticileri de girmişse", ki, "Adnan Polat'ın da evi arandığına ve ifadeye çağrıldığına göre", öyle bir durum görünüyor; "eğer iddialar doğru ise" Galatasaraylılar da "kulüplerine verilecek" cezaya kendilerini hazırlamalıdırlar. Üstelik hiçbir Galatasaraylı da çıkıp "Yargısız infaz yapıldı, yapılıyor" diye sızlanmasın; şimdi size sorarlarsa "Adnan Polat böyle bir şey yapar mı" diye, acaba "kaç" taneniz "Yapmaz" diyeceksiniz?.. İşte, "bütün mesele" burada düğümleniyor; "kanaat" denilen şey de "bu soruda ve cevabında saklıdır"; ben bu soruyu kendi kendime sordum; cevabımı, "hazırlık soruşturmasının gizliliği" ilkesine uyarak, "şimdilik" açıklamayacağım; tıpkı "Aziz Yıldırım, medyaya dökülen iddiaları yapmış mıdır" sorusuna verdiğim "kanaat cevabını" bugünlük kendime sakladığım gibi!.. Bu nasıl bir gazetecilik?.. Şike Soruşturması başladığında dünün "Yargıtay" bugünün "Tahkim Kurulu Başkanı" Hasan Gerçeker "Federasyon ve Tahkim karar alırlarken yargıyı beklemek zorunda değiller" dedi. Şike soruşturması devam ederken, Tahkim Kurulu "İki sporcuya Disiplin Kurulu'nun verdiği ceza için Ceza Mahkemelerinde sürmekte olan davaları sona erene kadar" yürütmeyi durdurma cezası verdi!.. Bazılarımız hemen "Hımmm, Federasyon Fenerbahçe'yi düşürürse, Tahkim Kurulu düşürmemek için kılıf hazırlıyor" derken, kimseler de çıkıp "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu, ey sayın Gerçeker, nedir bu işin hikmeti" diye sormadı!.. Vah gazeteciliğimiz vah, ne hâle düşmüşüz; işte onun için koca bir gün geçiyor; en anlı ve de şanlı, dahası onlarca spor ve de polis muhabirinin çalıştığı gazetelerimizde, Galatasaray Kulübü'nde, Bülent Tulun'un, Adnan Polat'ın ev ve iş yerlerinde "neden arama yapıldığına dair" doğru dürüst bir haber okuyamıyoruz; "Dortmund Savcılığı'nın Şike Soruşturması'nı bile bu işe bağlayan tahminler yapabiliyoruz" o kadar, vah ki, ne vah!.. Namoğlu olabilmek; işte bütün mesele!.. Sevgili Ömer Faruk, dünkü Türkiye'de "MHK ve onun yeni başkanı" hakkında enfes bir yazı yazdı; tam "derslik!.." "Yusuf Namoğlu" adı, "göreve geldiğinde" hakem camiasında da, futbol camiasında da, spor kamuoyunda da "olumlu, güven verici, işini bilen, hatta uzman bir kişi" olarak nitelendirilmiş; "Oğuz Sarvan MHK'si kabusunun üzerine" ümit vermiş, heyecan vermişti!.. O günden bu yana, "ne yapıldığını", pardon "nelerin yapılmış gösterilip yapılmadığını" çok iyi anlatıyor, sevgili Ömer Faruk!.. Benim dikkatimi çeken de, Namoğlu'nun "bol bol kendini öven cümleleri" her fırsatta gazete sayfalarına ve TV ekranlarına dökmesi; bırak sevgili Namoğlu, "bilenler biliyor, seni", söylenecekse, "onlar" söylesin bu sözleri, "onlar" anlatsın zat-ı âlinizin "üstün" niteliklerini!.. Ben, henüz "sabır ile bekliyorum", benim "sınavım" başka: Ben, Namoğlu'nun "Hakemler Birliği Kongresi'nde ne yapacağını" merak ediyorum!.. "Hakemlerin haklarını savunmak, problemlerini çözmek, onları bir çatı altında toplamak, Federasyonların ve MHK Başkanlarının baskısı altında, 'korkutularak', sindirilerek görev yapmalarını önlemek, onlara mesleki ve sosyal yaşamları ile her türlü desteği vermek, Derneklerinde, kendi hür iradeleriyle seçecekleri yönetimler tarafından yönetilmek" amacı ile, öncülük edip, arkadaşlarıyla beraber kurduğu derneğin, yapılacak genel kurulunda nasıl davranacağını gözlemleyeceğim!.. Eğer o da, "kendisine ve MHK'sına dikensiz gül bahçesi arayanlar" arasına girmek üzere, "Birlik ve beraberliği sağlayacağım" göz boyamacılığıyla, "Dernek yönetimine, MHK gücünün verdiği baskılarla kendi adamlarını getirmeye çalışır ve de getirirse", işte o zaman benim gözümde bitmiş ve "kariyerine, mazisine, karizmasına ihanet etmiş" bir kişi durumuna düşecektir!.. Benim için, "böyle bir yönetim darbesini yapmaya kalkışan" ama "başaramayan" Oğuz Sarvan'dan farkı kalmayacaktır; sadece "benim" gözümde mi; bütün bir spor, futbol ve hakem camiasının gözünde!.. Bekliyoruz, sevgili Namoğlu; namınızı "bugüne kadar geldiği" gibi tertemiz mi yürüteceksiniz, yoksa, "kendinizi" camianızın gözünde "Derneği ele geçirme peşinde olan bir MHK Başkanı daha" olarak mı, bitireceksiniz, yaşayıp, göreceğiz!.. Sorulardaki şifre!.. Sorular: 1 - "Fenerbahçe düşürülsün" diyenler mi, "Fenerbahçe düşürülmesin" diyenler mi "yargısız infaz" yapıyor?.. Cevap; ikisinin ne farkı var; zira bu iki tezi savunanlar kararı "peşinen" vermişler; "Fenerbahçeli yöneticiler suçlu, iddialar gerçek!.." 2 - "Talimatlar hemen değiştirilsin, düşme kaldırılsın!.." diyenler Fenerbahçe'nin dostu mu?.. Oooo, "bunlar" daha da ileri gidip, "yargısız infazı katmerleştiriyorlar"; yani "Fenerbahçeli yöneticiler suçlu, üstelik Federasyon da düşürecek" diyenler, bunlar!.. 3 - "Suç şahsidir, suçu işleyenler cezalandırılmalı, kuruluşa ceza verilmemeli" diyenler haklı mı?.. Elbette, "bu görüş" tartışılabilir, "haklı" tarafları var, "haksız" tarafları var, peki ama, "bu görüşü savunanlar" hiç mi, Fenerbahçe'nin Yönetim'ine ve TV'sine, Dergi'sine bakmıyorlar?.. Haftalardır "o yönden" açık açık ve altı çizile çizile "Fenerbahçe Aziz Yıldırım'dır, Aziz Yıldırım Fenerbahçe'dir" mesajları gelmiyor mu?.. Ey Fenerbahçeliler, "bu sorular üzerinde iyi düşünün" ve "dost zannettiklerinizden" çoğunun Fenerbahçe'ye yaptığı ve de yapmaya devam ettiği kötülüğü iyi anlayın!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.