Osmanlı Paşasına selam duran Fransızlar!

A -
A +
Türk siyasi tarihinin renkli ve tartışmalı isimlerinden biri de Ahmed Vefik Paşa’dır. Onun kadar farklı görevlerde bulunmuş başka bir devlet adamı azdır. O, aynı zamanda büyük bir edipti. Türkiye’nin ilk Türkolog ve Türkçülerinden olup lügat âlimi ve tiyatro edebiyatının önde gelen kurucularındandı.
Ahmed Vefik Paşa’nın diplomatik anlamda devlet adamlarımıza misal gösterilecek uygulamaları vardır.
Paşa, 10 Aralık 1859’da Paris Büyükelçiliği’ne getirilmişti. O, bu görevde iken Sultan Abdülmecid Han vefat etmiş yerine Abdülaziz Han tahta çıkmıştı. (25 Haziran 1861)
İşte bu sıralarda Paris sefare­tinde eskiyen bir arabanın yerine Ahmed Vefik Paşa bembeyaz renkte uzun ve büyük bir araba yaptırdı.
Fakat bu araba sıradan bir araba değildi. Ahmed Vefik Paşa bu arabası ile Paris caddelerinden geçerken İmparatorun hassa askerleri çarpılmış gibi selam vaziyetine geçiyorlardı. Halk derhâl şapkasını çıkarıyor saygıyla selamlıyordu. Sokaklarda büyük bir telaş havası esiyor ve;
“Dikkat imparator geliyor, impa­rator geliyor”, avazeleri yükseliyordu.
Çünkü böyle beyaz, uzun bir araba yalnız İmparator III. Napolyon’da vardı.
Başka hiçbir kimse böyle bir ara­ba yaptırmaya ve kullanmaya cesaret edemediği için Ahmed Vefik Paşa’nın arabası Paris sokaklarında bu kadar büyük bir tesir meydana getiriyordu...
Bu durum Paris’te şok tesiri yapmıştı. İdareciler ve askerî personel arasında büyük bir hoşnutsuzluk meydana getirmişti. Halkın alay konusu oluyorlardı.
Fransız hükûmeti ne yapacağını şaşırmıştı. 
Zira Ahmed Vefik Paşa, Paris’teki­ diplomatların en sayılan simalarından biri idi. Esprili, dilinden korkulan yaman bir politikacıydı!..
Devlet adamları ne yapacaklarını şaşırmıştı. Hadise her gün farklı bir şekilde mutlaka gündeme geliyor ve gittikçe içinden çıkılmaz bir hâl alıyordu. Sonunda Paşa’yı Hariciye Nezareti’ne davet ederek bu faaliyetine son vermesini aksi hâlde bu görevinden alınması için Babıâli’ye baskı yapacaklarını bildirdiler.
Ahmed Vefik Paşa’nın bu talep karşısında verdiği cevap çok çarpıcı idi:
“Beyler! Benim Paris’te dolaştığım beyaz arabayı göreceğiniz yerde, kendi sefirinizin İstanbul’da bindiği kayığı görseydiniz daha iyi ederdiniz. İmparatorunuzun gururunu kırdırmamak sizin elinizdedir!”
Fransız Hariciye Nezareti, İstanbul’daki büyükelçisinin tavrını araştırdığında mesele anlaşılacaktı. Büyükelçi tıpkı Abdülaziz Han’ın kayığının benzeri bir kayık yaptırmıştı. Bununla Boğaziçi’nde rahatça dolaşmakta, kendisini görenler de padişah kayığı zannederek hürmetle yol vermekte ve saygı göstermekte imişler. İşte bu hadiseyi haber alan Ahmet Vefik Paşa hiç kimseden emir ve işaret almadan harekete geçmiş ve Paris’te aynı tarzda bir uygulamayı başlatmıştı. Aradaki tek fark İstanbul’daki saltanat kayığının benzeri burada imparatorluk arabası olmuştu.
Fransız hükûmeti hemen harekete geçerek İstanbul’daki büyükelçisinin altındaki kayığı aldırttığında Ahmed Vefik Paşa da beyaz arabasını siyaha bo­yatacaktır...
 
 
Şanlı tarihimiz size ibret vermez mi?
 
Devlet adamları doğru ve haklı olduklarını bildikleri zamanlarda inisiyatif almaktan çekinmemelidir. Aldıkları karar aleyhlerine tecelli edecek olsa dahi cesur ve mert olmalıdırlar...
Bugünlerde Boğaziçi Üniversitesinde "Gezi-vâri bir kalkışma"nın beklentisi içinde bulunanlar ellerini ovuşturmaktadır.
Cumhurbaşkanımızın atadığı yeni rektör bahane edilerek polise “katil” diye sloganlar atılmakta devlet acziyete düşürülmek istenmektedir.
Terör grupları ilk günden itibaren organize bir şekilde hadiseyi körüklemişlerdir.
CHP İstanbul İl Başkanı, polisimize katil diyenlerin önünde gösteri yapmıştır. Sorumsuz bazı politikacılar rektör atanmasını tenkit etmişlerdir.
Yabancı basının muhabirleri tıpkı Gezi olaylarında olduğu gibi derhâl "görev mahalli"ne geçmişlerdir!..
Alman uşağı Can Dündar ilk günden itibaren bölücülere mesajlar çakmaya başlamıştır.
Boğaziçi Üniversitesinin bir kısım akademisyenleri devir-teslim töreninde sırtlarını dönerek protesto yolunu tutmuşlardır. Aslında bu protesto, devlete sırtını dönmek bölücüye ve polisimize katil diye bağıranlara yüz vermektir.
Peki, bu tayinde uygunsuz bir taraf var mıdır? Bu suale verilecek cevap kesin bir şekilde hayırdır.
Öyle ise ilk günden itibaren milletinin ve polisinin yanında olan gerek siyaset ve gerekse akademik camiaya da büyük görev düşmektedir.
Bölücü siyasetçiler ve akademisyenler tavrını derhâl belli ederken onların susması acizliktir!..
Maalesef bu durum her meselede babasına bakan süt emen çocuk tavrından öteye geçmemektedir. Cumhurbaşkanı konuşmadan hiç mi fikir belirtemezsiniz? Anlı şanlı siyasetçiler, YÖK Başkanı, Rektörler, Akademisyenler neredesiniz?..
Şanlı tarihimiz size hiç mi ibret vermez?
Buyurun anlamayanlar için Ahmed Vefik Paşa’dan bir anekdot daha!
Ahmed Vefik Paşa’nın araba meselesine Fransız İmparatoru III. Napolyon son derece içerlemişti. Hatta Paşa’nın neticede haklı çıkması ve kendisine bir şey yapılamaması daha da canını sıkmıştı...
Nihayet bir baloda karşı karşıya geldiğinde Paşa’dan intikamını almak için vesile kolladı. Bir fırsatını bularak Ahmed Vefik Paşa’ya yaklaştı. Hâl hatır sorduktan sonra sözü o zaman bir vilayetimiz olan ve karışıklıklar içerisinde bulunan Beyrut’a getirerek;
“Paşa, Osmanlı İmparatorluğu çatırdamaktadır. Neler oluyor?” dedi.
Etrafındakiler istihza ile Vefik Paşa’yı süzüyorlardı.
Ahmed Vefik Paşa gayet sakindi. Bir krala gösterilmesi gereken ağırbaşlı ve saygılı tavrını hiç bozmadan şöyle konuştu:
“İmparator cenapları! Beyrut, Paris’e çok uzak durumdadır. Adamlarınız siz Majestelerini yanlış bilgilendirmiş olabilirler. Fakat ben Paris’te bulunduğum için Fransız İmparatorluğu’nun sonunu çok daha yakından ve bizatihi görebiliyorum. Çatırdayan Zat-ı devletlerinin imparatorluğudur...”
Bu sözler karşısında İmparator ve yanındakilerin istihzai bakışları bir anda yok olacaktı.
Evet, 15 Temmuz 2016’dan sonraki süreç ve atlatılan badireler asla unutulmamalıdır. ABD, Rusya, Fransa ve Almanya’nın ülkemiz üzerindeki emellerinin bitmediği her vesile ile görülmektedir. Buna karşılık devletimizin dik duruşu ve çelik iradesi bütün oyunları bozmuştur. Hâl böyle olunca içten karıştırma çabaları her zaman olduğu gibi yine vizyona sokulmak istenmektedir.
Aylardır "sarı yelekliler"in gösterilerine sahne olan Fransa, nereye doğru yol aldığı belli olmayan ABD ve korona karşısında perişan hâldeki Avrupa hâlâ  birilerini ve bilhassa aydınlarımızı eziklik duygusundan kurtarmayacak mı?
 
 
TEFEKKÜR
 
Âlem ol âyine-i ibret-nümâdır kim düşer
Günde yüz bin şekille bir vakt ü zamânın sureti
                                                         Tabîb Mustafa
(Dünya o ibretler gösteren aynadır ki/Zamanın görüntüsü günde yüz bin biçimde içine düşer...)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.