Prof. Dr. Ramazan Ayvallı

Resûlullah Efendimizin yanına bir köylü geldi. "Deveni ne yaptın?" buyurdu. "Allah'a tevekkül edip, kendi hâline bıraktım!" deyince "Önce deveni bağla ve sonra tevekkül et" buyurdular.

Tevekkülün esâsı; gerekli sebeplere başvurduktan sonra, insanlardan bir şey beklememek, sebeplere güvenmemek, her şeyi yalnız Allahü teâlâdan beklemektir.

Şiddet, zulüm, işkence kim tarafından yapılırsa yapılsın ve kime karşı olursa olsun, tasvip edilemez, hoş görülemez, görmezden gelinemez...

Şiddet; pekçok insanın hayatını, sağlığını, huzurunu, saâdetini/mutluluğunu, hem rûhî [psikolojik/duygusal] yönden, hem de fizikî yönden etkileyen çok mühim bir konudur...

Kader, hiçbir şey yaratılmadan önce, Allahü teâlânın ilim sıfatının mahlûklara olan taalluku/bağlılığıdır.

"Kazâ ve kader bilgisi, Allahü teâlânın kullarından sakladığı sırlardan biridir. Bu bilgiyi, en yakın meleklere ve dîn sâhibi olan Peygamberlerine (aleyhimüsselâm) bile açmadı..."

Mescid-i Harâm'daki "Metâf (Tavâf yeri)", "Hacer-i Esved", "Makâm-ı İbrâhîm", "Zemzem Kuyusu" gibi mekânlardan her birinin ayrı ayrı fonksiyonları vardır...

Kâbe-i muazzamaya bakmak sevaptır. İlk görüldüğünde yapılan duâlar kabul olunur. Mescid-i harâmda kılınan bir namaz, yüz bin namazdan efdaldir.

Tevbe ve istiğfâr kalb ile, dil ile ve günâh işleyen azâ ile birlikte olmalıdır. Kalb pişmân olmalı; dil, duâ etmeli, yalvarmalı; azâ/organlar da günâhtan çekilmelidir.

İslâmiyyetin temeli üçtür: 1- İlim. İlim, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenilir. 2- Amel. İlme uygun olan iştir. 3- İhlâs. İlimde ve amelde ihlâs sâhibi olmaktır...

Fıkıh okuyarak, helâli ve harâmı öğrenmelidir. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde "Hikmet"i övmüştür. Tefsîr âlimlerinin çoğu "Hikmet, fıkıhtır" demişlerdir.

Her Müslümânın, îmân edilmesi lâzım olan bilgileri yani Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan doğru i'tikâdı öğrenip bunlara inanması lâzımdır.

İslâm târihinde rüşd ve hidâyeti Muhammed Ma'sûm hazretlerininki kadar yaygın bir âlim ve mürşid görülmemiştir. Dokuz yüz bin kişi ona talebe olmuştur...

Büyük İslâm âlimi Muhammed Ma'sûm Fârûkî, insanları Hakk'a davet eden, doğru yolu göstererek saâdete kavuşturan ve kendilerine "Silsile-i Aliyye" denilen büyük âlim ve velîlerin yirmi dördüncüsüdür.

Ahmed İbn-i Kemâl Paşa, Sultân İkinci Bâyezîd Hânın seferlerine sipâhî olarak katıldı. Sonra, 33 yaşında askeriyeden [Binbaşı iken] ilmiye sınıfına geçti...

Osmanlı Devleti, o devirde dünyanın yarısına hükmeden muazzam bir devlet idi. Devletin bu hâle gelmesinde, İbn-i Kemâl Paşa'nın da büyük emekleri geçmiştir...

Ebüssuûd Efendi; önce Bursa Kâdılığına, sonra İstanbul Kâdılığına, daha sonra da Anadolu Kâdıaskerliğine tayin edildi. Bundan sonra da Şeyhülislâmlık makâmına getirildi.

Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi, Kanunî Sultân Süleymân Hân'ın sevip değer verdiği, pek kıymetli bir âlimdi. Kanunî, onu bütün seferlerinde yanında bulundurdu.

Sultân Süleymân Hân, iyi bir komutan, teşkilâtçı bir devlet adamıdır. Kırk altı yıl süren saltanatı müddetince, İslâmiyeti yaymaktan başka bir şey düşünmedi.

Babası Yavuz Sultân Selîm Hân, annesi Âişe Hafsa Sultân olan ve 27 Nisan 1495'te Trabzon'da doğan Sultân Birinci Süleymân Hân, Osmânlı Devletinin 10. Sultânıdır...