“Kadın hâlimle ne yaparım Allah’ım?” diye düşündü!..

A -
A +
“Bu millet; Ermeni’den, Urus’tan çok İngiliz’den çekiyormuş da haberimiz yokmuş!”
 
Nene Gelin’in anacığı:
-Bahara laf yok da yaza da razıyız kızım! Hiç olmazsa şöyle bir sırtımız ısınırdı. Yaz gibisi var mı Nene’m? Çeşit çeşit güzel kokulara ilaveten; alından moruna, sarısından turuncusuna kaynaşan renkler… Masal âlemindeymişsin gibi oynaşan kelebekler, boncuk boncuk böcekler, arılar, insanı alıp alıp başka diyarlara götürürlerdi her yaz.
-Ana, ya kışa ne dersin? Adı üstünde; “kargış” bedduânın diğer bir ismi olmuş dadaşlar diyarında! Hep fırtına, kar, tipi, boran, soğuk, aksırık, öksürük hatırlatıyor insana!
-Her mevsimin ayrı bir güzelliği vardır mutlaka ama insanın dayanma kabiliyeti sınırlı. Kendi kendimize olsaydık yeterdi.
-Nasreddin Hoca’ya, "yazı mı daha çok seversin yoksa kışı mı?" diye sormuşlar. O da “Rabbimin verdiği her nimet hoştur, başımızın üstünedir. Ama biz fânilere birisi çok sıcak, diğeri de çok soğuktur. Mecbur muyum ikisinden birini sevmeye. İkisinin ortası var. Niye ilkbaharı sormuyorsun?" diye cevap vermiş!
-Hoca bu, sözünü daldan budaktan esirgemez! Ne fazla, ne eksik söyler hep! İbret verir, alana…
Bu havadan sudan sohbetten dolayı biraz rahatlayan Nene, analarından müsaade isteyip Nazım’ının yanına gitmek üzere odadan çıktı. Ne yapsa etse aklı, fikri küçük kundaktaki oğulcuğunda ve onları bekleyen büyük tehlikedeydi. Hafız Osman Bedreddin’in taziyede anlattıkları aklına geldi:
“Hilafet-i İslâmiye’nin bir an önce kaldırılması, İngilizlerin birinci düşüncesi. Kırım muharebesine sebep olmaları ve burada Türklere yardım etmeleri, hilafeti yıkmak için bir hile. Paris Muahedesi, anlaşması bu hileyi ortaya koymakta. Her zaman Türklerin başına gelen felaketlerde İngiliz parmağı aramalıdır. İngiliz siyasetinin temeli, İslâmiyet’i yok etmeye dayalıdır. Bunlar, İslamiyet’ten korkmaktadırlar. Müslümanları aldatmak için, iman fukarası satılmış vicdansızları kullanırlar. Bunları İslâm âlimi, kahraman olarak tanıtırlar. Sözün özü, İslâmiyet’in en büyük düşmanı İngilizlerdir…”
Urus milletinin kapıya dayanması, daha nelerin öğrenilmesine sebep oluyordu? “Bu millet; Ermeni’den, Urus’tan çok İngiliz’den çekiyormuş da haberimiz yokmuş!” diye söylendi Nene. Rahmetli abisi Hasan’ın anlattıkları aklına geldi. Hadiseler, çorap söküğü gibi peş peşe sıralanıyordu! Ermenilerin Müslüman ahaliye yaptıkları zulüm ve akıl almaz işkenceler tüylerini diken diken ediyordu! “Kadın hâlimle ne yaparım Allah’ım?” kelimeleri içini yakarcasına dudaklarından döküldü. Biricik efendisi, Mehmet Abdullah’ı düşündü. “Çok iyi etti askere gitti, lakin iki ihtiyar kadın, bir ihtiyar baba, kundaktaki bebekle zavallı ben… ve acımasız düşmanlar… nasıl baş edeyim, kime bırakıp nerelere gideyim?” dedi, durdu.
Çaresizlik, belini büküyordu! Ölseydi de bugünleri görmeseydi. Derinden bir bebek sesi duydu, koştu. “Nazım’ım uyanmış!” dedi, hızla içeri daldı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.