"Ölürsem şehit, kalırsam gazi!.."

A -
A +
"Dünya üzerinde hiçbir kötü şeyi hatırlamaman ümidiyle, Allahü teâlâya emanet ediyorum seni!"
 
Nene, bir soluklandı ve oğulcuğuna hitaben kaleme aldığı mektubu yazmaya devam etti:
Ahh Nazım’ım ah!
Hasretine bir dayanabilseydim! Bunun bir yolunu, yordamını bilebilseydim! Her şeyle baş ederdim ama bu sonu olmayan ayrılığına ne yaparım, bilemiyorum!
Bu eski kâğıttan maada bir şey de bırakamıyorum! Eğer eline geçer okursan; “Anam, babam benim için kendilerini feda etmiş” de, bir de Fâtiha okuyup gönder, yeter!
Analık hakkımı helâl ettim yavrum, sen de beni, babanı anla ve de hakkını helâl et bize. Şimdi vatanımıza, ırzımıza, namusumuza göz dikenlerin canlarını Cehenneme gönderme zamanı! Ölürsem, makamların büyüğüne; ŞEHİTLİK makamına, kalırsam GAZİLİK rütbesine kavuşacağım inşallah!
Şimdi, RÜTBE takma zamanı…
Biz dâhil, dünya üzerinde hiçbir kötü şeyi hatırlamaman ümidi ve temennisiyle, Allahü teâlâya emanet ediyorum!
Seni çok çok seven...
Çilekeş anacığın Nene…
                 9 Kasım 1293
Niçin yaşadığına, neden bu silahın elinde olduğuna, bu kış sayılacak gecede soğuk; bedenini dondururken, niçin bu odada yalnız kalabildiğine bir türlü mana veremiyordu. Kendini zorlayarak etrafına şöyle bir daha bakındı. Aslında olması lazım gelen her şeyin yerli yerinde olmadığını bilmeyen yoktu. Sanki o, yeni fark etmiş, yeni görmüştü. Evdekiler yorgun, mışıl mışıl uyuyordular, dünyadan habersiz…
Bu kadar düzenli bir hayat sürerken; birdenbire öylesine düzensizliklerle karşı karşıya kalmıştı ki…
Düşünüyordu elinde olmadan: Bu buz tutmuş Erzurum umutsuzluğunda, namlunun soğukluğu bir yana, ya kendi içindeki volkan misali yangınlar ne olacaktı? Peki, ya sevdiği, her şeyini feda edebileceği canına can, damarına kan olanları… Geriye kalanlar onu düşünecek miydi? Onu hatırlayacaklar mıydı bir daha? “Peki” dediği o gece, binbir umutla baktığı o gözler bir daha anacak mıydı dudaklarında onun adını. “Nene" diye üzülecekler miydi? O kadar çok cevapsız soru içinde boğulup kalmıştı ki...
Belki de bir bardak serin su boğazını yumuşatır, ferahlatırdı. Her şeye iyi geleceğine kanaat getirerek avluya geçti. Elinde terlemiş olan mavzeri, yer yer kurt düşmüş eski bir dolabın üzerine bırakarak bakır maşrapaya uzandı... Bir defa daha döndü ve acıyla kıvranarak baktı odasına. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.