"Anlat bakalım, müdür bey seni niye çağırmış Elif?.."

A -
A +
Elif, yavaşça gerindi, sedirde padişah gibi kurulmuş, kahvesini yudumlayan dedesine baktı...   Ali, çok net cevap verdi: -Peki öğretmenim söz. Elif’e düşmanlık yapmayacağım, kardeşim gibi seveceğim artık… Kendime başka düşman da aramayacağım… Bizim düşmanımız ancak vatanımıza, dinimize ve imanımıza saldıranlar olacaktır. Onlarla da babam gibi savaşacağım. Yalnız sizden bir isteğim var öğretmenim. -Tabii söyle evladım. -O kız bana her şey desin ama babamın düğmesiyle de alay etmesin öğretmenim...  Nuri Öğretmen, gayriihtiyari güldü, kendini tutamadı müdür beye döndü. Masadaki kâğıt havludan bir parça kopararak gözlerinin yaşını sildi. -Hah ha, ha! Tamam, tamam sen merak etme… Elif'le de konuşacağım… Eminim ki o babanın hikâyesini bilmiyor… Ona ben anlatacağım babanın nasıl kahramanca harp ettiğini, madalya aldığını. Sen merak etme.  -Peki öğretmenim... Gidebilir miyim? -Tabii ki Ali, güle güle…
Ali, mertçe girdiği müdür odasında selâm vererek yine mertçe çıktı. Müdür ve sınıf öğretmeni memnuniyetle başını sallayarak bir müddet peşinden baktı, gülümsedi.
              ***
Kurumuş çam dallarıyla örtülü bahçe kulübesinin dar pencere aralıklarından, sevdiğine kavuşmak için acele eden platonik bir aşkın son veda busesi kadar ince, narin, belli belirsiz bir yel giriyor, taze açmış çiçek usarelerini getiriyor, serin mütevazı odanın köşelerinde görünmez, neşeli, sımsıcak hayaller dalgalanıyordu…
Abdullah Dedenin meraktan iyice süzülmüş, mahmur gözleri, yaşına rağmen çakmak çakmak parlıyordu. Elif'i beklemenin yaşlı dimağında meydana getirdiği umut karışımı yorgunluk, hareket ve mütalaa, muhakeme kâbiliyetini zayıflatmış, sanki düşünemez, göremez olmuştu. Meraktan mı yoksa, heyecandan mı ne yerinde duramıyordu. Kalktı, pencereden başını uzatıp görebildiği kadar uzaklara baktı. Tek tük çantaları elinde gelen çocuklardan, okulun paydos olduğu anlaşılıyordu. “Şimdi Elif'ciğim de gelir” dedi, başka sokaklara da göz gezdirdi. Birkaç gündür evde nasihatler eksik olmuyordu. Bu gece de Elif’i yalnız bırakmamaya kararlı olan dede, kızının getirmiş olduğu ikindi kahvesiyle pencereden, oturduğu sedire geri döndü. Sanki onun yerine oturmasını bekliyormuş gibi Elif de heyecanla içeri girdi. Kapının “çıt” diye açılmasıyla elindeki fincanı tabağına koyan dede, gelen torununa baktı, gülümsedi.
-Eeee Elif gel hele!… Hoş geldin güzel kızım.  -Hoş bulduk dedeciğim. -Anlat bakalım, müdür bey seni niye çağırmış? Neler konuştunuz? Kitaplarını bir kenara bırakan Elif, yavaşça gerindi, sedirde padişah gibi kurulmuş, kahvesini yudumlayan dedesine baktı. Elif, erken gelmiş olmalıydı. Bir kenara rastgele bıraktığı kitaplara bırakıp gülümsedi. Pencereye doğru yönelip perdeleri iki yana çekti. Çekmesiyle zevale başlayan güneş ışıklarının Elif’in ay yüzünde ve altın sarısı saçlarında oynaşması bir oldu. Birçok şey söylemeye hazırlık yaptığını sanan Abdullah Dede, müşfik nazarlarla güneş gibi parıldayan torununun yüzüne baktı. “Hadi bekletme sualime cevap ver” der gibi içten gülümsüyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.