Elazığ, Sezer'i bekliyor

A -
A +

Ortalık, istifalarla toz duman içinde kaldığından layıkıyla fark edilemedi. Veya gazetelerimiz için soyunan iki hayâsızın yatak odası pozları yüz binlerin derdinden önde olduğundan ona bir Cumhurbaşkanının önemli bir yurt gezisine verdiklerinden daha çok yer verdiler. Oysa Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Ankara, siyasetin fasit dairesinde, medya kendi afyonundayken Diyarbakır'daydı. Halkın gösterdiği büyük sevgi göz yaşartıcı çapta. Yıllardır birilerinin vatandan kopartmaya çalıştığı bölge, suya hasret kavruk toprakların ona kavuşması gibi cumhurbaşkanını bağrına basıyordu. Sezer'le el sıkışmak, onun elini öpmek için vatandaşlarımız birbiriyle yarıştılar. Hanımefendiyi nasıl ağırlayacaklarını şaşırdılar. Bu coşkun muhabbet, hiç yabana atılacak bir kazanç değil.Sezer'in ziyaretindeki manzara bize Sultan Mehmed Reşad'ın Kosova ziyaretini hatırlattı. O zaman da Balkanlı Müslümanlar, devlet reislerini büyük tezahüratlarla kucakladıktan sonra bir milyon mü'min olarak aynı zamanda Halife unvanına sahip padişahın arkasında Kosova sahrasında namaza durmuşlardı. Cumhurbaşkanının güneydoğu ziyareti isabetliydi; karşılığını da almıştır. Hatta keşke Sezer öğün yemeklerini de halkla beraber yeseydi. Bu sevgi bir harçtır. Yıllardır millet-devlet kopukluğu yaşanıyor. Millet samimi insan peşinde. Sezer'i de samimi olduğu için seviyor, Tantan'ı da benzeri bazı isimleri de. Halkın aradığı dürüstlük, samimiyet ve tevazu. İçinden çıkıp kendinden kopan dejenere tiplerden gına getirdi. Tavsiyelerimiz şudur.... Sezer, bu ziyaretlere devam etmelidir. Terör derdinden sonra bir de ekonomik kriz musibetine maruz kalan doğu ve güneydoğulu, başındaki büyüğü yanında görünce bundan büyük bir moral bulmaktadır. Ziyaret ve iki çift tatlı söz, onları motive etmekte. Anadolu insanı, kendine benzeyen devlet adamı uğruna canını verir. Bundan kimsenin zerrece şüphesi olmasın. Doğrusu, bütün Anadolu'yu karış karış gezmektir. Şu sıralar Elazığ'da büyük bir fuar var. Ankara'dan hiçbir resmi şahsiyetin gelmemesinden dolayı Elazığlı gönül koymakta haklıdır. Elazığ "evdeki şehir"dir. "Evdeki şehir" de "büyük şehir" olmalı. Cumhurbaşkanımız Elazığ'a gittiğinde bir Elazığ Modeli ile karşılaşacaktır. Bu huzur beldesinde Türk-Kürt-Zaza-Ermeni-Sünni-Alevi vs. barış içinde bir arada kopmaz bağlarla birbirlerine bağlanmış olarak zamanın derinliklerinden gelip istikbalin parlaklığına doğru yol almaktalar. Orada köklü kültüre şimdi ekonomik kurtuluş savaşı azmi eklenmiştir. Mahalli bütün sivil toplum kuruluşları işin içindedir. Ankara'nın meseleye sahip çıkmasını, kendilerini dinlemesini, destek vermesini beklemekteler. Bu sebeple sayın Cumhurbaşkanı bir Cuma günü sayın Kemal Derviş'i de yanına alarak Elazığ'a gitmeli ve Harput'a çıkarak tâ Selçuklulardan beri vatanın tapu senedi vazifesini ifa eden tarihi camilerden birinde halkla birlikte Cuma namazı kılmalıdır. Bir iki aklı evvel laikçinin yobazlığına papuç bırakmanın devri kapanmış olmalı. Hak sevilerek halk sevilir. Halk, Hakk'ı sevmekte. Halkı seven, halka benzer. Sayın Sezer Elazığ'dan engin tecrübelerle dönecektir. Diğer tavsiyemizse dile dairdir. Sezer, hâlâ liseli yıllardaki modanın tesirindedir. O devir bir avuç halktan kopuk aydın, Nurullah Ataç Türkçe'si ile yazıp çizerdi. Dilde ırkçılığa varan bu yol tutmamıştır. O sebeple Cumhurbaşkanı halkın kullandığı yaşayan Türkçe'yi tercih etmeli. Ötesi yapmacık ve iğreti oluyor. Sadece Ankara'da markette değil Harput'ta Kayabaşı'ndan Keban 'deniz'ine bakan çay bahçelerinde çay içen bir halk adamı devlet başkanı ihtiyacındayız. Zaten Türkiye'nin göz ışığı Keban barajını görmeyen bir Cumhurbaşkanı olmaz. Sezer elbette bunun farkında. O halde işte vesile. Elazığ, sizi bekliyor sayın Cumhurbaşkanımız. Elçiye zeval olmaz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.