(Dünden devam)Bağdat’ta yetişen Maruf-i Kerhi hazretleri şöyle anlatıyor:
Rahibe olan nefretimden, evimi ve mektebi terk edip çıktım Bağdat'tan.
Bitkin bir hâlde Kûfe'ye vardım ve ilk rastladığım câmiye girip oturdum.
Nur yüzlü bir zat vaaz ediyor, kalabalık bir cemaat da “can kulağıyla” onu dinliyordu...
Merak ettim...
Ve kulak verdim:
“Kim Allahü teâlâya kavuşmak isterse, Allahü teâlâ da o kuluna kavuşmak ister” dedi.
Bu söz hoşuma gitti.
Çok lezzet almıştım.
Hoca efendi, bir ara;
“Bu gün Bağdat'tan gelen genç nerede?” diye sordu.
Ben hemence kalktım.
Ve edeple yanına vardım.
Başımı okşayarak;
“Merhaba, ey Rabbini arayan kimse!" buyurdu.
Çok duygulandım.
O rahibi hatırladım.
Ve ağlamaya başladım!
Çünkü o rahip, her gün dövüyordu beni... Kalbim, “İslâm’ın” sevgisiyle dolup taştı o anda.
Şehadeti getirdim.
Ve Müslüman oldum.
Hoca, bana sevgiyle bakıp “Ey oğlum! Şu anda senin duan makbuldür. Dua et, o rahiple annen ve baban da imân etsinler” dedi.
“Başüstüne” dedim.
Ve o an dua ettim.
Bağdat'a döndüğümde çok sevindim.
Zira rahip de, annem ve babam da Müslüman olmuşlardı...