Evliyânın büyüklerinden Abdullah-i Mürteiş hazretleri, kerâmet sâhibi olup, kalpten geçeni anlar ve çok cömertlik yapardı insanlara.
Şöyle ki;
O devirde fakîr biri, nâfile hac yapmak istiyor, ama parasızlıktan gidemiyordu bir türlü.
Bir gün kalbinden;
"Abdullah-i Mürteiş hazretleri, cömert bir velîdir. Bana, bir yol elbisesiyle, on beş gümüş para verse, ne iyi olur” dedi.
Böyle temennî etti.
Ve ardından;
“Bu parayla kova ve ip alır, o elbiseyi de üzerime giyer, Beytullaha giderim" dedi.
Böyle düşündü.
Tam o sırada kapısı çalındı. Koşup açtığında bu büyük velî zâtı gördü eşikte.
Çok şaşırdı!
Zîra birkaç saniye önce o evliyâyı düşünüyordu...
Elinde bir “paket” ile bir “kese” vardı hem.
Önce paketi uzatıp;
“Bunun içinde bir elbise var. Hacca gitmek istersen, bunu giyip gidersin diye düşündüm” buyurdu.
Sonra keseyi uzatıp;
“Bunda da, on beş gümüş para var, kova ve ip alırsın, bu hac yolunda lâzım olur” dedi.
Ve ayrılıp gitti...
Fakîr, gözyaşlarıyla duâ
ediyordu arkasından!

