Hazret-i Ömer “radıyallahü anh”, Saîd bin Âmir'in herkes tarafından çok sevildiğini öğrenince, Humuslulara, onun kusûru olup olmadığını sordu.
Onlar da cevâben:
“Dört kusûru var” dediler.
Hazret-i Ömer:
“Onlar nedir?” dedi.
Onlar da bunları birer birer saydılar.
Hazret-i Ömer, onu Medîne’ye çağırdı.
Geldiğinde;
"Yâ Saîd! Sen vazîfene kuşluk vaktinde gelirmişsin. Geceleri insanlar arasına çıkmazmışsın. Haftada bir gün evine çekilir, kimseyi kabul etmezmişsin. Sahâbeden Hazret-i Hubeyb'in şehîd edildiği söylenince kendinden geçermişsin! Bunları bana îzâh et" dedi.
Hazret-i Saîd:
“Başüstüne” dedi.
Ve şöyle arz etti:
"Birincisi; Vazîfeme ancak kuşluk vakti gelirim. Çünkü hanımım hastadır. Evde bütün hizmetleri kendim yaparım. Hamur yoğurur, ekmek yapar, öyle çıkarım.
İkincisi; Geceleri insanların içine çıkmıyorum. Zîrâ gündüzleri halkın hizmetleriyle meşgûl olur, geceleri de Allahü teâlâya ibâdet yaparım.
Üçüncüsü; Haftada bir gün evime çekilip kimseyle görüşmem. Çünkü giyecek başka elbisem yoktur. Biri kirlenince onu yıkıyor, kuruyuncaya kadar kimseyi kabul edemiyorum.
Dördüncüsü; Hazret-i Hubeyb'in şehâdetini hâtırlayınca bayılırım! Çünkü müşrikler onu asarlarken ben oradaydım ama henüz îmân etmemiştim. Niçin mâni olmadım diye üzüntümden bayılırım."
Hazret-i Ömer:
"Yâ Saîd! Allah korkusu seni ne kadar yüceltmiş" buyurdu.
Ve sevinçten ağladı.