Gastronomi alanında adalet, emeğin karşılık bulması ve liyakatin gözetilmesiyle mümkündür. Haksız rekabet yerine, bilgi ile orijinalliğe değer vererek daha adil ve kaliteli bir sistem inşa edebiliriz.
İş dünyasında adilik ya da adaletsizlik algısını ortaya çıkaran en önemli etkenler kişi ya da kurumların yaptıkları iş karşılığında elde ettikleri MADDİ ve MANEVİ kazanımlardır.
Yiyecek ve içecek işletmelerinin sürdürülebilir başarıları; bu işletmeleri başarılı kılan insanların motivasyonuyla direkt ilişkilidir. Manevi motivasyonun en önemli kaynaklarından biri, marifetin iltifatla taçlandırılmasıdır. Başarı ödülleri ne kadar kıymetliyse, bu ödüllerin dağıtımındaki incelik ve adalet de en az o kadar önemlidir. Sonuç olarak işletme algılarının, dünya şartlarından bağımsız olarak oluşamayacağı bilinen bir gerçektir.
İşletmeler, farklı kültürlerden gelen insanlar aracılığıyla yürütüldüğünden, adalet algılarında da doğal olarak farklılıklar görülebilir. Öte yandan, ülkemizde yapılan çalışmaların, Türkiye’nin kültürel, ekonomik ve sosyal yapısıyla doğrudan ilişkili olduğu gerçeği de göz ardı edilmemelidir.
Eline telefon alan herkesin kendini gurme (tatbilir) sandığı ülkemde şüphesiz bu düşüncelerin çok bir anlamı yok. Keşke önümüze gelen bir tabağın tarladan sofraya uzanan yolculuğunu merak etsek; o tabaktaki her bir ürün için verilen emeği fark etsek. Bir çırpıda ‘KÖTÜ’ ya da ‘OLMAMIŞ’ demeden önce, kendi bilgimizi sorgulasak… Daha adil ve daha anlayışlı olmaz mıydı?
“İYİ OLMAK KOLAYDIR, ZOR OLAN ADİL OLMAKTIR” (V. Hugo) sözü ne kadar güzel anlatır aslında bu düşünceleri… Emile Zola diyor ki; “BİR KİŞİYE KARŞI YAPILMIŞ HAKSIZLIK, BÜTÜN İNSANLIĞA KARŞI YAPILMIŞ HAKSIZLIK DEMEKTİR.”
Sakın gastronomiyle ne ilgisi var demeyin. Emin olun ülkemizde belki de haksızlığın en yoğun yaşandığı alandır GASTRONOMİ. Haksız rekabet kaliteyi düşürür ki maalesef ülkemizde durum biraz öyle olmuştur. Mutfak penceresinden baktığınızda aşçı, yemek ya da mekânların büyük kısmı haksız rekabetin kurbanı olmuşlardır. Yıllarca verilen emekler, soytarılar ve onlara çanak tutanların eliyle yok edilmektedir. Aslında ne yapmamız gerektiği çok basit: Biraz dikkatli davranmak, insan olmanın gereğini yerine getirmek ve kendi seçimlerimizi kendimiz yapmak. Bunu başardığımızda, aradaki menfaat sağlayıcıların etkisinden kurtulabiliriz. Kendi deneyimlerimizi, beğenilerimizi oluşturabiliriz.
Çünkü kendimiz olmanın gücüyle, doğru lezzet arayışlarımıza da daha çok yaklaşırız. Unutmayalım:
Herhangi bir probleme çözüm aramak ve üretmek, üretkenliğin ta kendisidir.
Birbirini hiç tanımayan ya da çok iyi tanıyan, farklı ya da benzer bakış açılarına sahip herkesin, Türkiye gastronomisinin yararına ortak paydada buluşabileceğine inanıyorum. Farklı önerilerle bir araya gelerek anlamlı işler başarabilir, fark oluşturabiliriz. Yeter ki işe kendimizden başlayalım.
Sahip olduğumuz potansiyeli ve gücü kullanırsak, ortak bir ruhla ve doğru hedefte buluşursak, üzerimize oturmayan, başkaları tarafından biçilen olumsuz kalıplardan sıyrılabiliriz. En azından bunu denemek elimizde.
Çünkü gastronomi; gelişim, bilgi, beceri, çeşitlilik ve en önemlisi heyecan meselesidir. Ve biz, bu heyecana sahibiz. Yapmamız gereken tek şey, bilgiye daha çok yer vermek, daha fazla ilgi göstermek ve en önemlisi kendimiz olmak.
Artık başkalarının ağzından konuşmak yerine kendi sözümüzü söyleme zamanı. Kendi damak tadımızın peşinden gitme zamanı. Bu kadar basit.
>> 2 yemek kaşığı kırmızı toz biber
İlk olarak limonlar sıkılır. Derin bir kaba 2 su bardağı tahin dökülür. Kırmızı toz biber, kimyon ve yaklaşık bir çay kaşığı kadar tuz ilave edilerek karıştırılır. Sarımsaklar ezilip karışıma eklenir.
Yavaş yavaş karışıma limon suyu konulup iyice harmanlanır. Kaptaki malzemeler topaklanırsa bir miktar su eklenebilir. Arzuya göre acı kırmızı toz biber de kullanılabilir ve maydanozla süslenebilir. Kıvam aldığında servis tabağına alınır.
Tepsi oruğu için;
İç harcı için;
Üzeri için;
Patatesler haşlanıp ezilir. Yemeklik doğranan soğanlar tavada kavrulur. Kaba alınan bulgura sıcak su eklenip karıştırılır. Ağzı kapalı şekilde şişmesi beklenir. Soğanların üzerine kıyma eklenip kavurmaya devam edilir. Salçası ilave edilir. Ocaktan alındıktan sonra ince kıyılan cevizler ile baharat ve tuzu ayarlanır. Şişen bulgurun üzerine yumurta, salça, un, tuz ve baharatları konulup yoğrulur. Yoğururken 3 yemek kaşığı kadar su da ilave edilir. Harç ikiye bölünür. Harçtan koparılan parçalar yağlanan borcama yayılır. Üzerine kıymalı harç yayılır. Dilimlendikten sonra üzerine zeytinyağı sürülür. Önceden ısıtılmış 190 derecelik fırında 35-40 dakika kontrollü pişirilir. Piştikten sonra da üzerine tereyağı sürülür.
Patlıcanlar için;
Yemek için;
Patlıcanlar iri iri dilimlenir. Su, tuz ve limon suyu eklenmiş kaba konulup acısının çıkması için 15 dakika bekletilir. Yemeklik doğranan kuru soğan ve kapya biberlerin üzerine salça, rendelenen domates ile zeytinyağı ilave edilir. Sarımsaklar halka halka doğranır. Haşlanmış yeşil mercimek ve baharatlar da eklenerek karıştırılır. Mercimekli harcın 1/3’ü tencerenin tabanına yayılır. Üzerine patlıcanlar dizilir. Kalan harcın yarısı da bir sıra paylaştırılır. Patlıcanlar dizilir ve sıcak suyu eklenerek kısık ateşte 30 dakika pişirilir.