OSMÂNLI DEVLETİ NASIL BİR DEVLETTİ -1-

A -
A +

Önce şunu belirtelim ki, devletler de insanlar gibi doğar, büyür, en olgun seviyesine ulaşır ve nihâyet târih sahnesinden çekilirler. Osmânlı da böyle oldu; dörtyüz çadırdan ihtişâmlı bir cihân devleti doğdu, büyüdü, yirmi milyon kilometre karelik bir coğrafyayı vatan yaptı, medeniyetlerin en güzel ve en üstününü kurdu ve bu kemâl noktasından yavaş yavaş zevâl çizgisine doğru yürüyüp takrîben bir asır evvel târih sahnesinden çekildi. Ma'lûm olduğu üzere, dünyâ târihinde, Peygamber Efendimizin "Asr-ı Saâdet"i ve "Hulefâ-i Râşidîn" devirlerinden sonra, Hak ve adâlete riâyette en üstün seviyeye yükselen Müslüman-Türk Devleti olan "Osmânlı Devleti", XIV. [ondördüncü] asrın başından XX. [yirminci] asrın ilk çeyreğine kadar hüküm süren, şerefli ve en uzun ömürlü bir hanedânın kurduğu devlettir. Bu devleti sâdece Türkler, müslümânlar değil, pekçok gayr-i müslim dahî medhetmektedir. Bilindiği gibi, Osmânlı Devleti, kavimler, dînler ve mezhepler arasında sağlam bir âhenk kurmuş, halk kitleleri arasında hiçbir fark ve tezâda müsâade etmemekle, dünyâ târihinde milletler arası en kudretli ve cihânşümûl bir siyâsî varlık teşkîl etmiştir. Yirmibirinci asırda, yeni nesillere, mukaddes dînimiz İslâmiyet'i, şanlı târihimizi, yüksek kültür ve medeniyetimizi doğru bir şekilde, ilmî ve objektif usûllerle öğretmemiz şarttır. Aksi hâlde, günümüzdeki teknolojik gelişmeler sebebiyle yabancı kültürlere açılmış bir gençliğin, benliğini muhâfaza etmesi, ecdâdına saygı duyması çok zordur. Eski Devlet Arşivleri Genel Müdürü merhûm Prof. Dr. İsmet Miroğlu, bir makâlesinde, Osmânlı Devleti hakkında, yabancılardan bazı nakiller yapmaktadır: F. Babinger şöyle der: "Pâdişâhın imparatorluğunda, herkes kendi hâlinde bahtiyâr olabilirdi. Mutlak bir dînî hürriyet hüküm sürerdi ve kimse şu veya bu inanca sâhip olduğundan dolayı bir zorlukla karşılaşmazdı." F. Grenart fikirlerini şöyle ifâde eder: "Fethedilen memleketlerdeki Osmânlı idâresinin, son derece liberal olduğunu kaydetmeden geçemeyiz. Türkler, bu memleketlerin ahâlîsini dillerinde, dînlerinde hattâ bazen iç düzenlerinin büyük bir kısmında tamâmen serbest bırakıyorlardı..." F. Downey kanâatini şöyle özetler: "Birçok Hıristiyân, adâleti ağır ve karârsız olan Hıristiyân ülkelerindeki yurtlarını bırakarak Osmânlı ülkesine gelip sığınıyordu." Leopold von Ranke de şöyle der: "XVI. asırda dünyâya hâkim olan dînlerden hangisinin siyâset bakımından en kuvvetlisi olduğu sorulduğunda, İslâm dînine üstünlük tanımakta tereddüt etmeyiz. Bu dîn, Türk fetihleri sâyesinde, XV. yüzyılda, o zamâna kadar temâsı olmayan yerlerde, Avrupa'nın göbeğinde etrâfa yayılmış bulunuyordu." Oskar Kolling'in şu görüşleri de kayda değer: "Bu eski hakîkati, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun çöktüğü 1918 yılında komşu milletler, bize yeniden hâtırlattılar. 16. asırdan 340 sene sonra hümanizm devrinde Macar hudûdunda, aynı hâdisât tekerrür etti. Fakat böyle bir mukâyese yapıldığı zaman, 16. asır Türk idârecilerinin, zavallı halkın hukûkunu korumak husûsundaki gayretleri önünde eğilmek arzûsunu duyarız." Yine aynı müellif şöyle der: "Bu vesîkalardan anlaşılıyor ki, Türk yöneticileri en buhrânlı zamânlarda bile, düşmânlarına veya dostlarına karşı olan taahhütlerini bozmak hatâsına aslâ düşmek istememişlerdir. Avrupa'da sulh zamânında bile engizisyon mahkemeleri ve i'dâm sehpâları faâliyette bulunuyordu. Bilhâssa ücretli askerlerden teşekkül eden ordu toplanınca, halk, bütün malı ile beraber zulüm âleti hâline geldi. Bunlar, hiçbir vicdân azâbına düşmeksizin ırkdaşlarını soyar, ezer, öldürürlerdi. Kısacası Türk hükümdârları, gerçekten halkın hayâtı ile ilgilenmişlerdir. Naklettiğimiz vesîka sûretleri de şüpheye yer bırakmayacak şekilde bunu göstermektedir." Batılıların, Osmânlıları medheden buna benzer pekçok sözleri vardır. OSMÂNLI DEVLETİNE VE SULTÂNLARINA DİL UZATANLAR Ama böyle olmasına rağmen, son zamanlarda, bazı gazete ve televizyonlarda, şânlı Osmânlı Devleti'ne ve şerefli ecdâdımız Osmânlılara, edepsizce ve hayâsızca dil uzatılmaktadır. Aslında, İslâmî kültürden uzak kalmış, Batı kültürüyle yetişmiş bulunan bu insanlardan tabîî ki başka bir şey beklemek mümkün değildir. Hâlbuki, bu güzel memleketi, cânlarını fedâ ederek fetheden ve bizlere mîrâs bırakan o şerefli atalarımızdır. Bırakın ilim, irfân, idrâk, iz'ân sâhibi olmayı, sâdece insan olanlar bile, "bir fincân acı kahvenin 40 yıl hâtırı"nı sayarlar. [Yarın inşâallah bu önemli konuya devâm edelim.]

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.