Bugün milletimizin çocuklarına büyük bir ihtimamla öğrettiği görgü kurallarının çoğu, asırlar öncesinden gelmektedir...
Eskilerin “Adab-ı muaşeret" dediği görgü kuralları; toplumların inanç, eğitim, ekonomik güç, teknolojik seviye, örf ve âdetlerine göre farklılıklar gösterir...
Görgüden maksat; bir toplumdaki insanların birbiriyle münasebetlerinde olgun, medeni davranışlar içinde bulunarak, fert ve toplumun huzurunu, rahatını temin eder. Ayrıca bunlar, çok sık karşılaşılan günlük işlerde bir nizam ve intizamın hâkim olmasını sağlar. Böylece toplum, belli bir rahatlığa kavuşur...
Türkler, Müslüman olmadan önceki hayatlarında da görgüye çok önem vermişlerdir. Obalardan meydana gelen göçebe Türk boyları, beşerî münasebetlerini organize eden seviyeli ve ciddi görgü kuralları geliştirmişlerdir. Diğer bir adı "töre" olan bu davranışlar, örf ve âdetler olarak toplumda uyulan kurallardır. Uymayanlar çeşitli cezalara çarptırılırdı. Müslüman olduktan sonra, eski inanışlarının yanı sıra, görgülerinden dinimize uygun olmayan tarafları da bırakarak uygun olan davranış şekilleri almışlar, uygun olanlarını ise dinin verdiği aşk ve şevkle iyice pekiştirmişlerdir. Bu bakımdan milletimiz arasında yakın zamana kadar bu kurallar, âdeta yazılı olmayan birer kanun hüviyetini muhafaza etmiştir... Bugün milletimizin çocuklarına büyük bir ihtimamla öğrettiği görgü kurallarının çoğu, asırlar öncesinden gelmektedir. Bunlar kısaca şöyle sıralayabiliriz:
Türk ailesinde evin reisi babadır. Aile fertleri babanın verdiği kararlara uyar ve onun arzu ve isteklerini yerine getirir. Anne, ailenin en saygıya layık varlığıdır. Evin iç düzeni ondan sorulur. Çocuklar, her zaman şefkat ile bakılır, iyi yetişmeleri için itina edilir. Dede ve ninelerin de beraber olduğu ailelerde, onların söz hakkı ve kararları daha önce gelir. Görgünün esasını büyüklere saygı ve itaat, küçüklere şefkat ve merhamet teşkil eder. Bu bakımdan her görgü kuralı bu temele göre şekillenmiştir...
Evde küçükler büyüklerin yanında daima edepli bulunur. Yanlarına izin alarak girer ve çıkarlar, kendilerine söyleneni dikkatle dinlerler. Büyüklerin sözüne izin almadan karışmazlar ve sözü lüzumsuz yere uzatmazlar... Kardeşler, birbirine bağlı ve saygılıdır... Misafirliğe gitmeden önce ev sahibine haber verilir. Kararlaştırılan gün ve saatte gidilir...
OSMANLI ZARAFETİ
Osmanlı döneminde insanlar hayata haram, helal yönünden bakardı. Kapı tokmakları bile bu hassasiyeti yansıtırdı. Bu tokmaklar, genellikle pirinç, bronz veya demirden yapılırdı. İç içe ya da üst üste bindirilen tokmaklardan biri kalın diğeri ince ses çıkarırdı. Erkek misafirler kalın ses çıkaran, kadınlar ise ince ses çıkaran tokmağı kullanırlardı. Böylece ev sahipleri kapıdaki misafir hakkında bilgi sahibi olur, erkekse evin beyi, kadınsa evin hanımı kapıyı açardı...
Osmanlılarda iki kapı tokmağının bulunmasının bir başka sebeb-i hikmeti de, misafirperverlikti. Tokmak çaldığında, ev sahibi misafirleri kapıda uzun süre bekletmemek için koşar ve onları hemen içeri alırdı... Velhasıl, Osmanlıyla beraber çok değerlerimizi kaybettik çok...
Ahmet Demirbaş'ın önceki yazıları...