Biz de Beşiktaş taraftarıyız. Kulübe üye değiliz. Özellikle TRT döneminde görev yaparken taraftarlığımızı biraz da saklardık sık sık soranlara karşı.. Şimdi öyle değil. Medyanın yazı bölümüne geçince işler bir ölçüde kolaylaştı taraftar kimliği konusunda. Zaten yazılı basında genelde tuttuğunuz takıma göre görev veriliyor. Peki şimdi "Hem Beşiktaşlı'sın hem de Beşiktaş'ı eleştiriyorsun... Bu nasıl oluyor?" gibi eleştiriler alıyoruz. Neyse ki bu görüşler giderek azalıyor. Artık medyada tuttuğunuz takımı eleştirmek yerine korumacılık tutumları geride kaldı. Hatta bunu en çok sade taraftarlar gerçekleştiriyor şimdilerde. Düşündüm de, özellikle milyonlarca dolarla yönetilen kulüplerde neden seçimlerin dışında muhalefet olmaz diye... Şöyle bir beyin süzgecinizi aralayın, içinden olağan zamanlarda muhalefeti oluşmuş bir kulüp göremezsiniz, hani siyasette olduğu gibi... Zaman zaman bunu sordum, araştırdım... Karşıma "Bu bir kulüptür... Kol kırılır, yen içinde kalır örneği birlik ve beraberlik gerekir" düşüncesi çıktı.. Bunun yanı sıra taraftarın ne beklediği de önem taşıyor. Taraftar diyor ki, "Ben sonuca bakarım, takım şampiyon olsun da kim yönetirse yönetsin kulübü." Milyonlarca dolar dönüyor günümüzde. Bu paralar nereden gelir, nerelere gider?Yanlış transferler yapılınca bunun hesabını kim verir? Yanlış hocalar ortalığı toz duman yapınca neler olur? Onların tazminatları nasıl ödenir? Daha pek çok sorumluluk... Yenilenme adına artık bu sorumlulukları paylaşacak muhalefet oluşumları gerekmiyor mu kulüplerimize? Bunun zamanı geldi de geçti. Neler oluyor şimdi? Yönetimlere yakın olan medyacılar aldıkları haberlerle milyonlarca taraftarı yönlendiriyor. Alınan ve verilen bilgiler bir gün öncesi ile sonrasını tutmuyor. İktidarlara hesap sorulamıyor, onlar da kulübü yalnızca medyanın yarım yamalak eleştirileriyle fazla sıkılmadan yönetiyor. Şimdi bu endüstride "kulüp içi muhalefet" artık yerini almalı. Bunun birlik ve beraberliği yıkacak hiçbir tarafı yok. Tam tersine bu kulüplerin kontrolü ve gelişmesi için son derece yararlı. En azından muhalefet kanadının mevcudiyeti bir güvence değil mi? Nereden nereye... Hangi takımı tuttuğunu söyleyemeyen gazetecilikten, her konunun açık açık konuşulduğu kulüpçülüğe... Ama bu yetersiz. Boyutları daha da gelişmiş spor kulüpleri iktidarı ve muhalefeti daha güzel olmaz mı?.. F.Bahçe taraftarı F.Bahçe kaybetti, üzüldük. Ben böyle zamanlarda sevinecek birşeyler arar ve bulurum da. Neydi o Şükrü Saracoğlu Stadı'nın ihtişamı?.. Binlerce F.Bahçeli taraftar, onların coşkusu, takımlarına desteği. Maç öncesi seremonide inanın Lyon'lu futbolcuların şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu. Tribünleri tarayan bakışları bunu anlatıyordu adeta. Futbol sadece sahada mücadele eden futbolcularla oynanmıyor. Tribünlerde seyirci yoksa futbol da yok. Oyunu güzelleştiren seyircinin ve taraftarın sahaya katkısı. F.Bahçe taraftarı bunu bir kere daha başardı. Böylesine bir sevgiyle çevrilmiş hiçbir kulüp yenilmez. Dahası, hiç kaybetmez... Siz bakmayın sahada kaybedilene. Tribünlerde kazandıkça sahada kazanması da zor olmaz... Güzel günler Beşiktaş'ın Hani Beşiktaşlı'yız dedik ya... Artık gönlümüzü biraz ferah tutalım. Bundan sonra Beşiktaş ligde aradığı yeri bulacak. "Şampiyon olur mu?" diye sormayın, çünkü bunun cevabı yok. Geçen yıl olduğu gibi... Bu sene Beşiktaş'ı çok eleştirdik. Ama şimdi kazın ayağı öyle değil. Okan Buruk nihayet eski Okan oldu, Sergen adeta bir hırs küpü ve diğerleri de tabii... Sihirli değnek filan değmeyecek Beşiktaş'a. Takım oldu Beşiktaş, takım.. Del Bosque de yeni transfer istemiyor, "Tamamız artık biz" diyor, "Takım olduk..." Olay bu sevgili okurlar; bir an önce takım olmak. Beşiktaş, Seba döneminde başarılı olurken onlarca yıldız futbolcusu yoktu. Sadece Gordon Milne ile takım olabilmişti ve başarılara imza atmıştı. Şimdi de Del Bosque ile bu çizgi yakalandı. Artık Beşiktaşlılar Beşiktaş'ı gönül rahatlığı ile seyredebilir. Yeni umutlarla...