Şenes Erzik

A -
A +

Yıl 1986... Beşiktaş o zamanki adıyla Avrupa Şmapiyon Kulüpler Kupası olan kupada 2. turu geçmiş, 3. turdaki rakibini bekliyor. Sürpriz bir takım çıktı Beşiktaş'a... Hem de siyasi bir sürpriz. Takımın adı Kıbrıs Rum Kesimi'nden Apoel. Kıbrıs konusu o günlerde de şimdiki gibi gündemde. Beşiktaş Apoel'le oynayacak mı? Eğer oynamazsa kupadan elenecek. Ve bir tek şansımız var. O da ilk maçın İstanbul'da oynanması. TRT'de görevimin başındayken, bana "Git Şenes Erzik'i bul, bu konuda en bilgili kişi o" denildi. Ben Şenes Erzik'i bu olayla 1986 yılında tanıdım. Erzik, Cankurtaran Holding'de görevliydi ve aynı zamanda UEFA Gençler Komitesi üyesi idi. Yanına gittiğimde ilk izlenimim şu oldu: Bu adam bizim spor camiasındaki kişilere pek benzemiyor. Kibar bir görüntü içinde insana rahatlık veren hali ile kendisini hemen belli ediyor, aynı zamanda kararlı bir insan portresi çiziyordu. Bu Apoel sorununu Şenes Erzik yönlendirdi. Onun üstün politikası ile Türkiye Futbol Federasyonu, UEFA tarafından haklı bulundu. Futbolda Kıbrıs konusunda bir zafer kazanmıştık. Çünkü Apoel Türkiye'ye gelmedi ve biz çeyrek finale yükseldik. Şenes Erzik'in bu konudaki çalışmalarını unutmak asla mümkün değil. Geçen hafta bir ödül töreninde Şenes Erzik yine konuşuyor, UEFA kriterlerinden bahsediyordu. O konuşurken az önce anlattığım olay aklıma geliverdi. Şenes Erzik konuyu 15 yıl önceki tavır ve ciddiyetiyle anlatıyordu. UEFA kriterleri demek; bundan sonra kulüpler şeffaf olacak, hesap ve kitapları herkes tarafında bilinecek, yatırımları herkesin gözü önünde olacak, kısaca kulüpler adam olacak veya UEFA organizasyonlarına katılamayacak demek. Avrupa Birliği'ne girmek için verdiğimiz çabayı kulüpler de verecek. Orada öğrendik ki, bu kriterleri şimdiye kadar 6 kulübümüz gerçekleştirmiş. Bunu da Ata Aksu zar zor söyleyebildi. Erzik devlet adamı ciddiyetiyle bu kriterleri ısrarla vurgularken, Özhan Canaydın, kriterleri yerine getirmeyen G.Saray Kulübü'nün başkanı olarak, sohbetimizde "Ne olacak G.Saray'ın borçları?" dediğimiz zaman bana "Sen onları boş ver, asıl UEFA kriterleri var, onları yerine getirmeliyiz" diye içten bir cümle söyledi. Bu kriterler gerçekleşince, artık, "Kulüplerin içinde neler dönüyor?" diyemeyeceğiz... "Vergi kaçırıyorlar mı?" diyemeyeceğiz. En önemlisi Şenes Erzik ve onun kişiliğinde yöneticileri karşımızda bulacağız ve futbolumuz karanlıktan aydınlığa çıkacak. Fenerbahçe TV F.Bahçe bu televizyonu kurmakla çok önemli bir iş yaptı. Bundan sonra F.Bahçe'deki bütün olayları birinci ağızdan öğreneceğiz. Televizyon yayıncılığı öyle kolay bir şey değil. Bunun kamerası, vericileri, uydusu ve sürekli yayını gerçekleştirecek personeli var. Bunlar yayını gerçekleştirmek için akla ilk gelen unsurlar. İzlediğim kadarıyla çok güzel bir yol tutturdular. Bir kere programları sıcak, insanı sarıveriyor. Kendi camiasını tanıtmak için en zarif üslûplar kullanılıyor. Ayrıca sunucularının büyük bir çoğunluğunun bayan oluşu futbolu bir erkek sporu olma görüntüsünden kurtarıyor. Şimdiye kadar başka kulüplerle bir diyaloğa girdiklerini görmedim. Yayınlarda, "Biz kendi işimize bakarız" anlayışı var ve bu çizgi çok önemli. Fenerbahçe TV ekranından kışkırtıcılık değil, dostluk ve sevgi fışkırıyor. Yöneticilerini kutlamamak mümkün değil. Fenerbahçe TV bir başka sorunu da çözümlerken yol gösterici oluveriyor. Hiç kimsenin ilgilenip yayınlamadığı spor branşları F.Bahçe takımlarının maçları da olsa ekranlarında yer alıyor. Darısı diğer kulüplerimizin başına. Sevgililer Günü Bu yılki Sevgililer Günü kara kışta kutlandı. Hediye alışverişleri nasıl oldu bilemiyoruz. Bu özel gün geldiğinde ben olayı kategorilere ayırarak değerlendiriyorum. Birinci kategoride evli çiftler var. Onların hediye alışverişinde bir sorun yok, çünkü bayan eşler bu konuda kuşkusuz egemen güç olarak bunu kendi lehlerinde hemen değerlendiriyorlar. İkinci kategori ise sadece sevgili olanlar... Bu kategoride de hediye paylaşımında yine hanımefendiler ilk sırada. Çünkü delikanlı, sevgilisinin kalbine gidecek yolu bulmak için bütün becerilerini kullanma çabası içinde. Bundan sonra kategori yok. Sevgilileri olmayanlar var. Onlar da o günü keşke bir sevgilim olsaydı da hediye alsaydık, diye kahır içinde ve karamsarlıkla geçirdiler. Sonuç: Hediye dağılımında erkekler yine yenik ama kendilerine sorsanız en içten duygularla bunu yerine getirdiklerini söyleyecekler. İsterlerse söylemesinler. Beleş seyirci 1980'li yıllar... Yer İnönü Stadı... Yine bir kış günü. İnceden bir yağmur yağıyor ve Beşiktaş, Samsunspor'la mücadele ediyor. O gün boş günüm.. Kendi kendime dedim ki, gidip şu maçı tribünlerden seyredeyim, taraftarlar ne yapıyor, nasıl maç izleyip, nelere kızıyor?.. Bunları yakından görmek istedim. Deniz tarafındaki açık tribüne gittim, maç oynanıyor. Beşiktaş seyircisi hop oturup hop kalkıyor, bir türlü gol gelmiyor. Ben oturuyor dedim ama tribünlerin ıslak olması sebebiyle herkes ayakta, birbirlerini tanımayan binlerce insan aklına geleni yanındakiyle paylaşıyor. Maçın ikinci yarısı... Teknik direktör Beşiktaş'ta oyuncu değişikliği yapmaya karar verdi. Ulvi çıkarken Gökhan onun yerine oyuna girdi. Ne olduysa tam o sırada oldu. Seyircilerden birisi "Kim girdi, kim çıktı?" diye bağırarak seslendi. O sırada 40 yıl düşünsem aklıma gelmeyecek bir cevap duyuldu başka bir taraftardan. Soruyu soran döndü ve dedi ki "Sen herhalde maça beleş girdin, para verip girseydin oyuna kimin girip kimin çıktığını bilirdin." Baktım bizim beleşçide cevap yok. Öylece kalakalmış. Anladım ki, parayı veren taraftar, en sıkı taraftar. Beşiktaş ve F.Bahçe'yi aynı gün gördüm İnönü Stadı'nda karlar temizlenmiş, saha erteleme maçına hazır. Tribünlere baktım, 10 bin civarına Beşiktaş taraftarı hem kendilerini hem de takımlarını motive etmek için gösteriler yapıyorlar. Bildiğiniz gibi maçı Beşiktaş 3-1 kazandı. Önce sahadaki futbolcuları büyük bir gerilim içinde gördüm. Haftalardır kaybedilen puanlar var ve F.Bahçe'nin nefesini enselerinde hissediyorlar. Gerilim futbolu götürüveriyor. Lucescu sahaya sürebileceği en iyi 11'i çıkarmış ama Sinan'a dayanamayıp Ahmed Hassan'ı 32. dakikada oyuna alıyor. Bu çocukta bir "tılsım" var. Öyle strese falan aldırdığı yok. Takımı etkiledi. Hele ikinci yarıda kar yağınca top kontrolü bozulan maçta Beşiktaşlılar daha şanslı çıktılar. Galibiyeti garantileyince stres de bitti. Beşiktaş seyircisindeki en büyük handikap F.Bahçe'nin puan farkını kapatması. Bu puan farkı kapanmasın diye Beşiktaş seyircisi de aynı futbolcusu gibi stres içinde, takımlarını rahatlatıcı sloganlar bulamayıp sert ifadelerle yandaşlıklarını gösteriyorlar. Bunlar Beşiktaş cephesindekiler. 4 saat sonra F.Bahçe Stadı'na gittiğimde karşılaştığım manzara benzer görüntüler içinde olmasına rağmen kaynak çok farklıydı. F.Bahçe seyircisi biliyordu ki, bu hafta 3 puanlık fark azalmayacak. Bu nedenle sadece takımlarının galip gelmesini dileyen, fazla heyecanlı olmayan gösteriler yaptılar onlar da. Beşiktaş seyircisi kadar stres içinde değillerdi. Futbolcularına gelince, korktuklarına uğradılar. Beşiktaş 4 saat önce 3 puanı cebine koymuştu. Bunun sonucu daha büyük bir stres yaşıyordu F.Bahçeli sporcular. O kadar çok savunma hatası yaptılar ki, 1 puan bile onlar için çoktu bence. Bu hafta iki takım böyle gerilimler yaşarken gülen Beşiktaş oldu ve Kartal hem sahada, hem de tribünlerde F.Bahçeli rakiplerinin çok çok önündeydi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.