Avrupa kıskacı

A -
A +

İnsanın Ömer Seyfettin'in ünlü DİYET hikayesindeki gibi "Al kolumu ver diye diyetimi" diyesi geliyor. Avrupalıların bizi kulüplerine almamakta direnmeleri yetmiyormuş gibi, şimdi güya yapacakları para yardımına karşılık, bizi Avrupa Güvenlik ve Savunma Projesindeki haklı tutumumuzdan vazgeçirmeye ve Kıbrıs konusunda taviz vermeye zorlamak istiyorlar. Bır taraftan IMF'nin kıvırmaları, diğer taraftan da bu ayak oyunları karşısında kendi kendimize saygımızı yitirmekteyiz. "Ne yapalım elimiz mahkûm!" mu diyeceğiz? MHP Genel Başkanı, Başbakan Yardıncısı Devlet Bahçeli isyan ediyor: AB'yi kaypak, iki yüzlü olmakla suçluyor. Kıbrıs kıskacı Avrupalıların Kıbrıs konusunda da, bizim Rum kesiminin üyeliğine muhalefetimizden vazgeçmemizi dayatmaları da kıskacın diğer kolu. Böyle olunca Kıbrıs davamızın temeli, bizim Kıbrıs'ta iki bağımsız toplumdan oluşacak bir Konfederasyon'da ısrarımız kadük kalacaktır. Mümtaz Soysal haklı olarak. Brüksel'e dönüp şöyle haykırmamız gerekeceğini söylüyor: "Kuruluşuna terör bulaşmış Türk toplumunu terör baskısıyla dışlamış, ASALA'dan PKK'ya ve Bin Ladin'e kadar uluslararası terörün her çeşidine yataklık etmiş bir yönetimi bağrınıza basmaktan utanmıyor musunuz?" (Bir taraftan Türkiye'yi dışlarken!) Avrupalılar da bizde Kıbrıs'ta taviz veya teslimiyeti olan bazıları da bu gerçekleri çoktan unutmuşlar. Bu konudaki tezimizi ve Rauf Denktaş'ın direnmesini "çağdışı" sayıyorlar... Avrupa Ordusu... Malum, kısaca AGSK konusundaki direncimiz. Avrupa Ordusu'nun karar mekanizmasında yer almadan insan gücümüzü ve NATO imkanlarını bu Orduya sağlamamak "şeklinde özetlenebilir. Veto hakkımız olduğu için NATO bu konuda bizi aşarak kabul kararı veremiyor. Oysa Amerikalılar ve İngilizler Avrupa Ordusu'nun NATO'nun dışında ve NATO imkanlarından yararlanmadan gelişmesini zararlı buluyorlar ve bunun uzun vadede Türkiye'nin de aleyhinde olacağını söylüyorlar. Türkiye'nin bir temel endişesi, bir taraftan Türkiye'den ve NATO'dan yararlanabilecek olan Avrupa Ordusu'nun, mesela Kıbrıs ve Ege'de bir çatışma çıktığı takdirde kendi başına ve katılmadığımız karar mekanizması ile aleyhimize müdahalede bulunması ihtimali. Bu sorun, Avrupalıların, kağıt üzerinde yapılacak anlaşmada kelime oyunlarıyla "olabilir, düşünülebilir" vb. gibi savsaklamalarla geçiştirilmeyecek bir ilke meselemizdir... AB'yi zorlamamız için kuvvetli bir kozumuzdur ve neticede de kendi kendimize saygının icabıdır. Avrupalıların bu baskılarından, daha önce de Laeken Platformuna diğer AB adayları meyanında davet edilmemiş olmasına, AB Komiserimiz Mesut Yılmaz dahi "Bu kültürlerin çatışması gereği mi? (yani Müslüman oluşumuza karşı bir tutum mu?)" diye kızdı. Bir tüyo Avrupalılara kendi aleyhimize olacak bir tüyo veriyorum: Eğer farkında değillerse. Biz bugün AB'ye "lütfen" kabul edilsek, bunun coşku ve heyecanı içinde ev ödevleri çabucak yapılır, kriterlerin hepsine uyuluverir. Avrupalılar acaba bunu bildikleri için mi ayak sürüyorlar diye düşünesim geliyor... Cumhuriyetimizin 78. yıldönümünde geldiğimiz çok acı bir noktadayız... "Bağımszılık benim karakterimdir" demiş olan Atatürk'ü nutuklarla anarken, bizi Sevr'de dize getiremeyen Avrupalıların kıskacı içine sıkıştırılmış bulunuyoruz!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.