Dil yarası; Genelkurmay'dan net açıklama

A -
A +

İnanılacak gibi değil; Kürtçü bölücüler, türlü lehçeleri arasından, Kırmanço'yu "tek Kürtçe" yapmaya çalışıyorlar; "ana dilde eğitim" kampanyası da bu gayretlerin önemli bir parçası... Ve medya ve internet organlarında bunun, Kürt Kimliğini ve kültürünü oluşturmanın, "Bağımsız Kürdistan"ın temelini teşkil edeceğini davul zurna ile ilan ediyorlar. Buna karşılık, bizim liboşlarımız da, Kürtçe radyo ve TV yayınlarının RTÜK yasasında yapılacak değişiklikle mümkün kılınmasına, aşırı bir gayretle çalışmakla, onların bu kampanyalarına destek oluyorlar.. Son olarak, askerlerimizin de, Kürtçe yayınlara karşı olmadıkları haberini yaymaları ve Bitlis'teki kışlada Kürtçe türkü söylendiğinde -yalanlamasına rağmen- ısrar etmeleri de, bu gayretler cümlesindendi. Emellerine TSK'yı alet etmek istiyorlardı. Acaba Avrupa Birliği'ne hoşgörünmekten başka hangi gayeye hizmet ediyorlar? Liboşluk derecesine varan liberalliğe mi? İnsan haklarına mı? Avrupa Birliği'ne mi? Ve ne pahasına? Herhalde, Türkiye'nin birliği, bütünlüğü ve Türklüğün varoluşu pahasına! Net yalanlama Ben TSK'nın, iddia ettiklerı gibi Kürtçe radyo ve TV yayınlarına karşı "müsait" olabileceğine hiç inanamamıştım. Nitekim, Genelkurmay'ın yalanlaması, "Bu haberlerin bazı çevreler tarafından maksatlı olarak yapıldığı" değerlendirmesi beni teyid etti. İlk haberde bariz bir çelişki vardı; Anadilde eğitime karşı çıkmanın gerekçeleri ile devlet organından Kürtçe yayınlar yapılmasının mahzurları aynı ilkeye dayanır; Türk devlet ve milletinin bölünmez bütünlüğünün temeli olan ve bir zamanlar Anayasalarımızın "değişmez" maddelerinden olan "tek dil: Türkçe" ilkesine, Askerlerimizin, bunu gözardı etmeleri eşyanın tabiatına aykırıdır! Acele yorumlar Ama, bu yalan, düzmece haber üzerine, bilir bilmez, Kürtçülerin maksatlarına hizmet eden liboşlarımızın sevinçli yorumlarına bir bakın.. Başbakanımız bile, maalesef acele ederek, Kışlada Kürtçe türkü söylenmesini misafir Danimarka Başbakanına, Kürtçe konusundaki yumuşaklığımızın ve askerlerin hoşgörüsünün kanıtı olarak gösterdi. Oktay Ekşi işi genelleştirdi; "Bakın Kürtçe türkü söylemekle ve yayın yapılması ile Türkiye'yi kan götürmüyormuş, ülke parçalanmıyormuş" dedi. Hazret, birliğimizin parçalanmasının bir anda değil, böyle alıştıra alıştıra, uyutula uyutula, erozyonla olacağını acaba anlamaz mı? Hem, Sayın Ekşi'ye sormak isterdim; çok hassas olduğu irtica konusunda da bazı olaylar karşısında, aynı hoşgörüyü gösterebiliyor ve gönül rahatlığı ile, "bırakınız demokratik haklar gereği istedıklerini yapsınlar... Türkiye'ye ve laik devlete birşeycikler olmaz" diyebiliyor mu? Taha Akyol, koca bir makale bile yazdı: Liberalleşme ve kültürel zenginlik örneği olarak gösterdi. Onun başka yazılarında da dile getirdiği inancı, Türkiye'nin birliğinin "kültürel zenginlikle", Türk-Kürt işbirliği ile, hoşgörü ile sağlanabileceği... Öcalan da sözde aynı fikirde! Ne var ki, aslında Kürtler kendi bağımsız devletlerinin temellerini hazırlarken ve nüfusları, "özel gayretlerle", 2010 yılında Türk nüfusunu geçerken, Türkiye'nin bütününün ilerde Kürdistan olması yabana atılabilecek bir tehlike değil... Ama liboşlarımız bundan endişe etmiyor, "aman ne iyi" diyebiliyorlar. Bu tehlike de, her önemli konuda olduğu gibi, askerlerimizin gözünden kaçmıyor. Akyol'a ve diğerlerine Kürtçü Web Sitelerini ve medyasını dikkatle izlemelerini öneririm. Konu sadece ana dil meselesi ınsan hakları meselesi değil Türkiye'nin varoluş meselesidir. Mehmet Ali Birand da kışlada türkü ve komutanların sözde hoşgörüsü haberlerine, hemen sarılmış aynı sonuçları çıkarmış, ağzı kulaklarına vararak: "Sonunda askerler de direnmekten vazgeçti, Türkiye psikolojik bir engeli aştı" diyor. Ama acaba hangi maksatlara hizmet ediyor? Bunun cevabını, ben biliyorum... Şimdi hepsi fena halde kontrpiyede kaldılar... 1919 yılında, Türkiye'ye ve Doğu bölgelerimize gönderilen ve orada Kürtleri tahrik etmek için, uzun süre faaliyet gösteren bu arada Sivas'tan Mustafa Kemal'i kaçırmak için komplo düzenleyen, İngiliz ajanı, önce Yüzbaşı sonra Binbaşı, W.C Noel, merkeze gönderdiği bir raporda "Kürtlerde milli şuur, milliyetçilik şuuru yok ama biz biraz iteleyerek bunu sağlarız!" diyordu. Bakın, "doslarımızın" desteği, bizimkilerin gafleti ile, nereden nereye geldik? George Santayana'nın dediği gibi, "Geçmişi hatırlamayanlar, tekrar etmeye mahkumdurlar."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.