Öyle bir dönemdeyiz ki, Cumhuriyet'in altın yıllarında, önemli olan ilkeler, Atatürk'ün, Cumhuriyet'in ilkeleri ıken, şimdi akıllar, ilkeleri bir tarafa bırakıp, herşeyi kitabına uydurmaya, kılıf hazırlamaya işletiliyor. Ortalıkta da bir sürü "hülleci" dolaşıyor; maksatları da Avrupa trenini kaçırmamak için, "hülleler" yapmak! Kürtçe Anadilde eğitim ve yayın konusu mu? Bunun TC'nin temeli olan tek Türkçe dili ilkesini delebileceğini ve kendi KÜRDİSTAN devletleri için tek Kürtçe dilini oluşturmak için, büyük bir gayret içinde olan bölücülere imkan vereceğine aldırış etmeden, AB'yi hoşnut etmek uğruna hülle yolları arıyorlar... Kürtçe kursları ve hatta TRT'de kısıtlı ve kontrollü Kürtçe "lehçelerinde" yayın gibi! Mesele dışardan yapılan Kürtçe yayınların çanak antenlerle izlenmesı değil. Temel "ilke meselesi"... Tabii ilkelerin kıymeti kalmışsa!. İdam meselesi İdam konusu da başka bir hülle konusu. Aslında idam cezasının kaldırılıp kaldırılmaması da tartışılabilecek bir ilke meselesi. Avrupa'da idam cezası kaldırılmış, ama demokratik bir ülke olan ABD'nin çoğu eyaletlerinde idam cezası var ve infaz ediliyor. Orada tartışma sadece, cezanın, sanığın hiçbir tereddüde mahal bırakmadan, tam savunması yapıldıktan ve suçunun hukuki ve bilimsel olarak tespitinden sonra, uygulanılması için bütün şartların yerine getirilmesi hususunda yapılıyor. Ama şu sırada öncelikle söz konusu olan binlerce insanımızın katili Abdullah Öcalan hakkında en yüksek yargı mercilerimizce verilen kararın infazı meselesi. Binlerce şehit yakınının ve liboş enteller hariç kamu vicdanının tatmini ve de hâlâ azgın olan teröristleri de caydırmak meselesı... Çok somut ve hayati bir "ilke" meselesi. Ne var ki, bunda da hülle yapılmak isteniyor. "Çelik konservede ebediyen muhafaza edelim, -anayasaya madde koyup affedilmesini imkansız kılalım, Nuremberg'de Rudolf Hess'e uygulanan formülü uygulayalım" gibi... Benim de bir önerim var; 18. yüzyılda Bastille kalesıne kapatılan "Demir Maskeli Adam" formülü uygulansın! Hayal gücünün huddudu yok! Ama ilkelerden ne haber?... Tecrübe göstermiştir ki, özellikle ülkemizin kaypak ve ilkesiz siyasi sathında "ebedi" ve değiştirilmez" diye birşey yoktur. Sırtlarda yumurta küfesi yok, ilerde "AB böyle istedi "diye "değiştirirler" Adam konserveden taptaze çıkar ve karşımıza Mandela olarak dikilir... Öcalan İmralı'da hüküm giydikten sonra cezası, bilmem hangi akla, infaz edilmemişti. O zaman, "onu canlı mezara koyduk, ha bir konuşsun! -Ölüsü canlısından fazla zarar verir!" dediler"... Şimdi ne oldu? Bakın, soru geldi, dayandı "Öcalan mı? AB mi?" meselesine... Hem Öcalan'ı bu derece koruma altına almak AB için ilke meselesi oluyor da -ona hak ettiği- Türk adaletinin verdiği cezayı infaz etmek, TC için, neden ilke meselesi olmuyor? AB'nin yolu neden Öcalan'dan -ve Diyarbakır'dan -geçiyor? MGK'dan çıkan netice, bence, muğlak. Bakın bu muğlaklık Çin'de Bahçeli'yi gene tereddüde düşürmüş. Doğruysa, "Eğer Devlet -yani askerler de- böyle istiyorsa..." diyormuş. Evet ,"askerler" bu konularda açık seçik, ne istiyorlar? Atatürk'ün dediği gibi, idare-i maslahatçılar asla gerçek devlet adamı ve yöneticileri olamazlar! Ben komutanlarımızın, son MGK toplantısında, yorumlandığı vechile AB konusunda, "hülle"ye ve idare-i maslahatçılığa razı olabildiklerine inanmıyorum, zira askerler için en önemli olan ilkelerdir!