Murat Belge ile fikirlerimiz hiç bağdaşmaz. Ama, eğer biraz çetrefil, dolambaçlı cümlelerini doğru anlamışsam, Kemalizm ve Atatürkçülük konusundaki görüşlerimiz galiba çakışıyor. Atatürk'ün ölümünden sonra yapılan yorum ve yakıştırmalarla bu kavramlar, Atatürk'ün de murad ettiği anlamları kaybetti ve sağlı sollu ideolojilere ve kutuplara çekildi. KEMALİZM sert bir Jakobenizmin karşılığı oldu. ATATÜRKÇÜLÜK de, hangi niyete "yenilirse" veya hangi görüşe hizmet ederse o oluyor! Atatürk'ten bezdirmek Belge'den ayrıldığım esaslı bir nokta, mesela 12 Eylülden sonra Atatürkçülüğün veya Atatürk düşüncelerinin aşırı sol ideolojilere karşı kullanılmasını yadırgaması... Atatürkçülük eğer doğru anlamda telkin edilebilirse, köktendinciliğe ve aşırı sola karşı da etkili bir panzehir olabilirdi ve hâlâ olabilir. Tabii büyük hata, her fırsatta her cümlenin başında, içi boş Atatürk anmaları ile yeni kuşakların Atatürk'ten bezdirilmesi ve özellikle, 10 Kasımları, Atatürk'ün ruhunun yaşadığı unutularak, O'nu bir ağlama ve dövünme duvarı haline getirmek olmuştu. Solcuların Nazım Hikmet başta olmak üzre Mustafa Kemal Atatürk anlayışları da ilginçtir. Bugün bile '68'liler Vakfının "Mustafa Kemal Yürüyüşleri" bu görüş veya yorumu yansıtıyor. Solcularımıza göre, kalpaklı veya sonradan yakıştırma bir Stalinvari başlığı ile, Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşında -ve Atatürk olana kadar- kahramanlarıdır ama ondan sonra revizyona tabi tutulmuştur. Çünkü Türkiye'yi komünist ve Sovyet peyki yapmamıştır. Bunu hiç affedememişlerdir. '68'liler Deniz Gezmişler vs. Bağımsızlık der ve "Yaşasın Mustafa Kemal" derlerken, giderek "Yaşasın Marks, Engels ve Lenin diye Yaşasın Türk Kürt halkları" diye bitirirler ve orada biterler! İdeoloji değil Murat Belge'nin dile getirdiği bir hakikat var; ne Kemalizm ne de Atatürkçülük, statik bir dogma veya ideoloji değildi. Belki bunun için de türlü şekillerde yorumlanmaya ters uçlara çekilmeye müsaitti.. Ama, paradoks olacak, asıl üstünlüğü de burada idi. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK düşüncelerinin ve kurduğu Cumhuriyetin, yaşadığı dönemdeki "izmler" gibi dogmatik bir ideolojiye dönüşmesine bilinçli bir şekilde karşı çıkmıştır.. Gerek sol kadro hareketinin gerekse Recep Peker'in CHP'ye faşizme yakın bir muhteva vermesine engel olmuştu. Belge, kadro hareketinin öncülerinden Yakup Kadri'nin Atatürk'e "CHP bir İnkılap partisi olarak bir ideolojıye, bir doktrine dayanmadan yürüyemeyeceğini" söyleyince, Atatürk'ün cevabı çok anlamlı ve vizyonludur: "İşte o zaman donar kalırız" Atatürk düşüncelerini orada dogmatik bir şekilde "dondurup kaldırmak" istemedi. Çünkü gerek Faşizmin gerekse Komünizmin mukadder akıbetlerini biliyordu. Hareketini geleceğe ve gelişmelere açık bıraktı. Atatürkçülüğün esasları Eğer Atatürk düşüncelerinin bir zübdesini çıkarmak gerekiyorsa. Bence bunlar şunlardır: Çağdaş uygarlık seviyesine çıkmak direktifinin hemen yanı başında ve belki daha anahtar olarak "Hayatta en Hakiki Mürşidin Bilim Olduğu" sözü. Milli Egemenlik ilkesi ve de millet ve milliyetçilik konseptini simgeleyen, özetleyen "Ne Mutlu Türküm Diyene" konseptidir. Atatürk'ü ve Atatürkçülüğü belli bir ideolojiye hapsetmek veya çeşitli şekillerde yorumlamak yerine, O'nu hem pragmatik hem de engin düşünceli bir devlet adamı olarak hatırlamamız ve izlememız gerekiyor. Düzeltme: Dünkü yazımın son paragrafı "Şimdi, asıl onlar gibi uzak görüşlü, devlet adamlarının hasretini ve kaht-ı ricalın acısını çekiyoruz!" olacaktı. Düzeltir okuyucularımdan özür dilerim.