Bölücüler ve HADEP şimdi Nevruz kutlamalarını behane ederek "serhıldan" bağımsızlık bayrağını açtılar. Güneydoğu'daki ve hatta Batı'daki gösterilerden başka, Avrupa'dan gelip Kapıkule'ye dayanmaktan bahsediyorlar. Mesut Yılmaz'ın Kürtçe Eğitim Radyo TV ve idam konusundaki çabalarını alkışlayan "Özgür Politika" gazetesi: "Egemen Ülkelerin yani Türkiye'nin bunalımlarının ağırlaştığını" tespit ettikten sonra, "Uluslararası müdahale (herhalde AB müdahaleler) tehdidi de eklenince Kürdistan'ı egemenliğinde bulunduran rejimlerin aşılması daha çok gündemleşıyor... Buna karşılık Kürt halkının özgürlük mücadelesi gelişip güçlenerek çözümü dayatmakta!" ... "Kürt realitesinin" ne mene bir realite olduğunu algılayamayanlara bu olaylar ve sözler acaba ders olur mu? Bazı politikacılarımız ve kıytırık entellerimiz, Avrupa Birliği'ne, ille de katılmak hırsı içinde asıl bu "Kürt realitesini" -tehlikesini- görmüyor veya umursamıyorlar. Mesut Yılmaz ve diğerleri hâlâ anadil konusunda bölücülerin asıl maksadını görmemekte ve bunu ve ölüm cezasını AB yabancıları gibi bir temel hak veya "yurttaşların" ihtiyacının devlet tarafından karşılanması gerektiği, çanak antenlerle yabancı TV'ler izlenirken yasağın anlamsız olduğu, açısından değerlendirmektedirler. Devlet televizyonundan göstermelik Kürtçe yayınının gerçekte dostlar alışverişte görsünlerden başka hiçbir işlevi de olmayacaktır. Sonra hangi Kürtçe lehçesinde? Bunun tespiti dahi, devletin dolayısıyla, Kürtçülerin tek lehçe-tek Kürtçe gayretlerine katılması demek olur. Mesut Yılmaz'ın ve diğerlerinin anlıyamadıkları asıl husus... Böylelikle ve dostlar alışverişte görsünler zihniyetiyle üniter devletin temelinin altına saatli bomba konulacağı ve bu ilkenin delinmesiyle milli birliğimizde tamir edilemeyecek bir söküğün başlıyacağı gerçeği! Ve asıl bu ve diğer husularda AB taleplerinin sonunun gelmiyeceği... Bakınız bu gerçekleri Elazığ'daki çeşitli sivil toplum örgütleri yerinde görüyor ve "Eğitim dilimiz resmi dilimiz olan Türkçedir" diye bağırıyorlar... Asıl çelişki Bir çelişki de var; Kürtçüler tek Kürtçeyi kendi birlikleri için siyasal araç olarak kullanırken bizim Milli Eğitim Bakanlığımız "arı Türkçe" adına yerleşmiş dilimizden ayıklamalar yapıyor. "İstiklal" kelimesi de ayıklanacakmış.. Sıra herhalde İstiklal Marşı'nın da ayıklanmasına gelecek. İngiltere tarihine ait bir kitapta 16. ve 17. Yüzyıl İngilizcesine ait metinleri ben bir yabancı olarak, bugünkü İngilizce ile gramer ve imla farklarına rağmen, kolaylıkla anlıyorum. İngiliz öğrenciler haydi haydi anlarlar. Bizim gençlerimiz Atatürk'ün Büyük Nutkunu "tercümesinden" okumak zorundalar.. Ne hazin! Asıl asimilasyon Muharrem Kılıç adlı bir gencimiz "Şimdi Türkiye'de Türkler mi asimile ediliyor?" diye soruyor ve TSK'nın 28 Şubat Kararları cümlesinden olmak üzere "Türkiye'de Kürt nüfusunun 2010 yılında Türk nüfusuna eşit olacağı" tespitini hatırlatıyor. Kılıç, tek taraflı nüfus planlaması ile Türk nüfus kısıtlanırken, Kürt nüfusun, Öcalan'ın direktifi ile kontrolsüz arttığını belirtiyor. Neticede, Türkiye elden gidecek. Musa Anter'in dediği gibi Mersin, Antalya vs. onların olacak. "Bu kadar gaflet ancak kitaplardan alıntılar yapmakla mümkün olur" sözünün canlı timsali bir köşe yazarımız, ülkemizde Kürt çoğunluğunun artmasının "Üniter Devleti" güçlendireceğini yazıyor. Doğru; ama bu "realite" de asıl "Bağımsız ve Üniter Kürdistan Devleti"nin kurulmasına yarayacak! Evet, bazılarına göre "hep Kürtler haklı, Kürt realitesi haklı, Ermeniler de haklı, Avrupa Birliği çok haklı", ama Türkiye'nin haklı olduğu taraflar yok, Türklerin hakları yok! Son tahlilde sorun şu; bu Realiteler karşısında teslim mi olacağız yoksa Türk realitesi ile direnecek miyiz, bu ilan edilmemiş iç savaşta!