Pakistan ve Hindistan, ellerinde nükleer silahlar bulunan iki devlet hudutlarında, Keşmir ihtilafı yüzünden, tehlikeli bir çatışmanın eşiğindeler. Keşmir Sorunu, iki ülke arasında, İngiltere bu alt kıtadan çekilip, 1947'de Hindistan'la, Müslüman Pakistan'ın ayrılmalarından, 1947'den beri büyük bir sorun. 54 yıl zarfında Aralarında güçlükle yatıştırılan üç savaşa sebep olmuş. Şu sırada, iki devlet de -hele nükleer bir savaşı- gerçekten istemeseler bile, ufak bir hesap hatası, huduttaki bir birliğin, bir subayın ve hatta bir erin aşırı bir davranışı, dördüncü bir savaşın nükleer savaşa kadar varmasına sebep olabilir. Fırsatçılık Şimdi Hindistan, fırsatçılık yapıp ABD'nin teröre karşı açtığı savaşı, Afganistan'daki durumu koz olarak kullanıyor, hem Pakistan lideri Pervez Müşerref'in büyük cesaretle Taliban ve köktendinci teröre karşı Amerika'nın Batının yerinde olmasını ve böylece makbul hale gelmesini kıskanıyor, hem de fırsattan istifade Keşmir sorununda üste çıkmaya çalışıyor. Ve neticede Amerika'nın Afganistan'daki mücadelesini de tehlikeye düşürebilecek, tehlikeli bir oyun oynuyor. Zira Pervez Müşerref'in Pakistan içindeki pamuk ipliğine bağlı iktidarı devrilebilir. Hindistan'ın 13 Aralıkta Delhi'de Parlamentoya, Keşmir'le ilgili yapılan terör baskınından sonra Pakistan hükümetinden istediği tavizler çok ağır. Müşerref'in başlıca kuvveti olan Generalleri ve Pakistan İstihbarat Servisinin desteklerini çekmesine sebep olabilir. Pervez Müşerref cesur bir lider olarak ortaya çıkıyor. Geçen akşam yaptığı TV konuşmasında, terör gruplarını, köktendincileri ağır şekilde suçladı, devlet içinde terör devleti olamayacağını açıkça belirtti hatta, son saldırıda suçlu olan fakat Pakistan uyruklu olmayan sanıkları Hindistan'a teslim edebileceklerini de söyledi. Ve 300'den fazla örgüt operasyonlarla kapatıldı. Ancak Müşerref bunları yaparken, Pakistan'ın Keşmir konusundaki haklı davasından azla vazgeçmeyeceğini de kesin bir şekilde ifade etti. Muhakkak ki, büyük çoğunluğu Müslüman olan Keşmir'in bugün Hindistan kontrolü altında olan bölümünün Pakistan'a katılması hem makul hem de Pakistanlılar için bir milli şeref meselesi. Hindistan, 1947'de bölgenin hakimi olan Mihracesinin oyunu yüzünden, Keşmir'de el koyduğu kısmının egemenliğini muhafazada, ülkesinde bir Müslüman çoğunluğu, laik bir ortamda, hoşgörü ile barındırdığını, bir ilke meselesi olarak ısrar ediyor. Hindistan'ın Pervez Müşeref'in son yatıştırıcı konuşmasına rağmen, takındığı uzlaşmaz tutum ve uzun vadeli hesapları, Hint milli karakterindeki, küstahlığa kadar varabilen mağrurluk kompleksinden kaynaklanıyor. Bir kişisel anı Ben de bu tavırla 1960 yılında, zamanın Hindistan Başkanı Nehru ile bir "çatışmamızda" bizzat karşılaşmıştım. Şöyle ki: Nehru 27 Mayıs 1960'tan birkaç hafta önce Ankara'ya resmi bir ziyaret yapmıştı. Çok kritik bir dönemdi. Ben de Basın Yayın Genel Müdürü olarak bu ziyaretin basınla ilgili tarafları ile meşguldüm. Hindistan Büyükelçisi bana telefon ederek, Nehru'nun bir basın toplantsı yapmak istediğini söyledı. O sabah, ekibimle Çankaya'da kaldığı resmi ikametgaha Türk basın mensuplarını davet ettim ve ekibimle orada bulundum. Salonda herkes hazır idi ki Nehru, merdivenlerden elinde meşhur gülü inmeye başladı. Ben de çıkıp "Günaydın Sayın Başbakan. Basın sizi bekliyor" dedim. Nehru hayret ve hiddetle: "Ne Basını? Benim bir basın toplantısından haberim yok" dedi. Kendisine bunu Büyükelçisinin talep ettiğini söylemeye çalışırken beni: "Ne hakla ve cür'etle?" gibi sözlerle paylamaya kalkınca, ben de: "Sayın başbakan! Ben sizin adamınız değil TC Devletinin bir Genel Müdürüyüm ve sizin hakaretlerinizin de muhatabı asla değilim." dedim ve sırtımı dönerek merdivenden indim. Büyükelçi araya girerek basın toplantısının devamını sağladı...