Bugün sözünü edeceğim "trafik", canavarlaşan yol "trafiği" değil, aynı derecede hatta daha da fazla "canavar" olan, gençlerimizi de yiyen, uyuşturucu trafiği! Son günlerde Oscar Ödülü alan filmlerden biri de 'TRAFFIC''in konusu, maalesef ülkemizde de geçen bu ölümcül trafik! Bu yarı belgesel bu filmde, özellikle ABD ile Meksika arasında uyuşturucu -marajuan, eroin, kokain vb. kaçakçılık trafiği. ABD'nin uyuşturuculara karşı mücadelesini ve bu mücadeleyi fiilen yürüten DEA örgütünün başına getirilen bir yargıcın (Michael Douglas) kendi ailesi içindeki uyuşturucu trajedisi, Meksika'daki bir uyuşturucu karteli ile sözde mücadele ederken, rakip kartele hizmet eden yüksek rütbeli Meksikalı general ve ona iyi niyetle hizmet ederken aynı pisliğe bulaşan polisler vb. uyuşturucu olayının ne kadar karmaşık, mücadelenin ne kadar güç olduğu gösteriliyor! Aile trajedisi Bu arada, yeni DEA başının (Douglas'ın): Onbeş yaşlarındaki tek kızları çok muteber bir okulda, arkadaşlarının teşviki ile uyuşturucu bağımlısı olmuş ve bu yüzden evden eşya çalacak ve en kenar nahallerde zencilere bedenini satacak hale gelmiş. Douglas, hayret ve kızgınlıkla eşine soruyor: "Bunu biliyor mu idin?" Eşi sessiz kalıyor. Douglas gene soruyor: "Ne zamandır?" "Altı aydır." "Pekala neden bana haber vermedin, sen birşey yapmadın?" "Gençlik fantezisidir, geçer diye düşündüm!" Uyuşturucu iptilası artarken, aynı durum, aynı sahneler bugün muhakkak Amerika'nın birçok saygın ailelerinde de aynen yaşanıyor. Amerika veya Avrupa'da olsa da aynı durumların bize de sirayet edeceği hatta sirayet ettiği muhakkak. Odak noktası aile "TRAFFIC" filimin başlıca mesajı, uyuşturucu sorununun evrensel odak noktasınun, çözüm yerinin "aile" olduğu.. Baş sorumlular da, kızlarının, oğullarının hayatlarını, yatak odalarını kontrol etmeyen, izlemeyen, gecenin geç saatlerinde nerelerde olduklarını merak etmeyen, müsaadekâr, lakayt, liberal analar babalar! Onlar da,"gençliktir, geçer" diyorlar ama uyuşturucu belası değmeden, delmeden geçmiyor, o gençleri öldürüyor, mahvediyor, gelecek kuşaklara da intikal ediyor! TRAFFIC filminde Douglas'ın kızının hazin macerasını, uyuşturucu bulamayınca çektiği dayanılmaz ıstırabı ve bunun için de uyuşturucu satın almak için neler yapmaya mecbur kaldığını, bizim gençlerimizin de seyretmelerini ve ibret almalarını dilerdim. Ve internet NEWSEEK dergisinin geçen sayısında INTERNET'in, bütün nimetlerine karşın, nasıl uyuşturucu, sapıklık, pornografi kaynağı haline geldiğine dair ilginç bir araştırma vardı. Gene geçenlerde, internetteki bu trafiğin rantının, tıpkı şiddet, aşırı seks içeren filmlerde ve mesela "Eminem" gibi sapıklık ve şiddet telkin eden plakların gelirlerinin, büyük holdinglere gittiği açıklanıyordu. Bu yüzden de internete kısıtlamalar koymak ve bu gibi web sitelerine yasaklar koymak için yapılmakta olan teşebbüsler, yasaklamanın, haber alma ve ifade özgürlüklerine engel olacağı gerekçesiyle önleniyor. Eşcinselliğin adeta teşvik edilmesi de ortaya çıkan eşcinsel piyasasına mal ve hizmet veren ve gittikçe büyüyen yeni bir iş sektörü! Amerika ve Avrupa, yerleşik düzenleri ile bir yerde kendi kuyularını kendileri kazıyorlar. Internet yasaklarına karşı olanlar, "çocuklarını aileler kontrol etsinler, elektronik yöntemlerle bilgisayarlara engelleri koysunlar. Yetişkinleri istediklerıne bakmak hak ve özgürlüklerinden mahrum etmesinler" diyorlar. Ancak burada bir kısır döngü var: Kontrol edecek ve yasak koyacak olan ana ve babaların çoğu, zaten kendileri açıkça uyuşturucu bağımlıları... Çocukları da bağımlılığı, eğer ana rahminde almamışlarsa, o aile ortamında uyuşturuculara alışıyorlar, beyinlerinde onarılmaz arızalar oluyor. Şu sırada, bir de uyuşturucu yasağı kalksın diyenler, eroin, kokain, marajuan, extasy ve LSD haplarının, nihayet alkollü içkiler gibi olduğunu, eğer yasak kalkarsa şimdi mücadele için sarfedilen paraların tasarruf edileceğini iddia edenler var. İnsanlığın sonu? Uyuşturucu sorunu "sadece ailelerin problemi, hatta ülkelerin problemidir" deyip geçemezsiniz. Bu bela sonunda toplumların ve nihayet insanlığın sorunu; çünkü insanlık ve uygarlık kendi sonunu böyle kendisi getirecek. Eşcinsellik de uygarlığın püsküllü belalarından bir diğeri. Özel haklar talep eden, eşcinsellere hizmet ve mal veren bir sektöre rant sağlıyor. Tıpkı uyuşturucı ve diğer ahlaksızlıklar gibi bir ucu bir yerde, büyük holdinglere de dayanıyor. Artık bırakın Eşcinsellik ayıptır demeyi, hatta "haklarına" karşı gelmeyi, eşcinsele, adı ile sanı ile hitab etmek bile ayıp sayılmakta. Medya da onları siyanet ediyor. Geçen yıl bir eşcinsel öldürüldü, medyada kıyamet koparıldı. Bu yıl da iki eşcinsel sapık küçük bir çocuğa tecavüz edip hunharca öldürdüler. Bazı gazetelerde, mesela NY Times'da, hatta ajanslarda tıs çıkmadı.. Ya muhabirler ve yazıişleri müdürleri kendilerı "gay" oldukları için, ya da, eşcinsel lobisinin şirret tepkilerinden, korktukları için. Sıkı durun: ABD'deki son numara; Kongre'deki eşcinsel temsilcilerden biri (Demokrat ve hatta Cumhuriyetçi çok var) kanun teklifi yapmış; Amerikalı erkeklerin yabancı ülkelerdeki hanım nişanlılarını Amerika'ya serbestçe getirip evlenmekle ABD vatandaşı yapabildikleri gibi, erkek veya kadın eşcinseller de, yabancı "sevgililerini" Amerika'ya serbestçe getirsinler ve ABD vatandaşı yapabilsinler diye. Bu kanun Kongreden asla geçmez diyeceksiniz ama, teklifi yapan eşcinsel Milletvekilinin dediği gibi, "Bu yıl belki geçmez ama gelecek yıl geçer." Amerika değişiyor. Evet, maalesef dünya da, bu konularda Türkiye de, değişiyor ve "komşuda pişiyor bize de düşüyor!" Ve çok geçmeden AB de, bize "eşcinsel haklarına" saygı göstermemizi dayatacak. Altemur Kılıç