Okul aile birliğine verilen paralar hakkında

Sesli Dinle
A -
A +
Bu konuda çok sataşmaya maruz kalacağımı biliyorum. 1989 yılından 2021 yılına kadar Edirne, Tokat, Manisa, Bolu, Artvin, Lefkoşa, Zonguldak illerindeki okullarda öğretmen, atölye şefi, bölüm şefi, müdür olarak çalıştım… 
 
"Sadece öğretmenken" okul aile birliklerinde yapılan icraattan(!) uzak idim. Sadece, okul idarecileri zaman zaman yapılan harcamalarla ilgili çeşitli evrakları imza etmemizi ister ve ben de sorgula(ya)madan imza ederdim… 
İdareci olunca, okul aile birliği ile ilgili tüm kayıt kuyut takip, harcama evrakları önüme konuldu. Bu belgelerin takibini çoğu zaman bizzat kendim yaptım, bazen de bir müdür yardımcısına görev verdim. MEB bünyesindeyken okuldaki hukuk dışı işlemleri kamuoyuna iletmemiz, yazmamız, yayınlamamız yasak idi. Bunu yapanlara en ağır yaptırımlar (sürgün, görevden alma, ceza verme, yıldırma/mobbing vb.) uygulanıyordu…
 
Çok şükür ki, ayarları epey yok edilmiş çerçeveden iki yıldır uzağım. Vasatlığın, politik ayak oyunlarının, küçülmüşlüğün boğucu atmosferinden kurtuldum. Sonuç olarak, eğer benim dönemim gibiyse evladınızın öğrenim gördüğü okulda oluşturulmuş olan "Okul Aile Birliği" adlı yapıya makbuzlu ya da makbuzsuz asla para vermeyin. Temizlik fırçası, paspas, kalem, silgi, kâğıt, defter, deterjan, boya vb. gibi malzemeleri vermenizde bir sakınca yoktur. 
 
Okula vereceğiniz paraların genel anlamda, debdebe, itibar, gösteriş, reklam, cafcaf, boş projeler vb. için saçılacağını da biliniz. Bu konuda başıma gelenleri yer, isim, tarih vererek anlatabilirim. Ancak görgü tanıklarının çoğu memuriyetleri zarar görecekleri için hadiseleri kabul etmeyeceklerdir. Sadece, beni çok rahatsız eden bir dilimi yazayım. Okulun velilerinden toplanan kaynaklara sık sık bazı ilçe ve il müdürleri göz dikiyordu. Telefon ile arayıp ya da yüz yüze ifade ederek “her okul idarecisi şu kadar para tedarik edip bize teslim edecek ya da şu gereksiz ürünü satın alıp getirecektir” gibi isteklerde bulunuyorlardı.
 
Yani, öğrenciler için harcanması gereken kaynaklar, tamamen torpille, hiçbir sınavdan geçmeden atanmış amirlerin keyfî ihtiyaçları için saçılmakta idi. “Bunu neden şimdi yazıyorsun?” diye sataşan tayfaya ne izah etsem boşa gidecektir. "Çare ne?" diyenler olabilir... Kişisel fikrim, kalitenin artması için "devleti küçültme" derim ama bizde genel anlamda devlete yapışarak yaşamaya alışıldığı büyük bir kesim buna da "hayır" diyecektir açıklamasında bulunan değerli okuyucumuz Ali Özdemir beyefendi her ne kadar sahadan haber veriyor olsanız ve “gerektiğinde belgelerimle ispat ederim" deseniz de burada mesajınızı velilerimizle paylaşmakla birlikte iyi niyetle çalışan okullarımız ve okul idarecilerimizin olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Hatta bu konuda çürük elmalarla okulunda hem öğretmen hem idareci hem hizmetkâr gibi çalışan değerli eğitim gönüllülerimizi bir tutmamaya da önem vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Bunun en güzel misali böyle bir genellemenin tıpkı sizin gibi işini görevini dürüst yapan eğitimcilere haksızlık olacağıdır... Bu milletin içinde sizin gibi değerli eğitimciler her zaman daha fazladır buna inanın... Bu anlamda kendini öğrencilerine adayan bütün vefakâr eğitimcilerimize teşekkürlerimizi sunuyoruz... (F.A.)

“Çocuğuma yemek yediremiyorum”

"Feridun Ağabey, sizin ara sıra annelere de bazı tavsiyelerde bulunduğunuzu bu köşeden okuyorum. Benim derdim de üç yaşına giren çocuğumun yeme alışkanlığını kazanamaması. Ne verirsem vereyim yediremiyorum, sadece ayran içiyor birkaç fındık alıyor sonrası hep cipstir, krakerdir filan... Bu konuda tavsiyeniz olursa memnun olurum” diyen İstanbul’dan “Burcu” rumuzlu okuyucumuz, bu konu neredeyse bütün annelerimizin ortak derdi. Ama annelerimizi de çaresiz bırakan şey genelde çocukların büyütülürken anneye kolaylık sağlayan özel mama alışkanlığıdır... Çocuk bu damak zevkine alışarak büyüyünce annenin özel çorba gibi lezzetlerine alışamamaktadır. Çocuğun büyüdükçe yiyeceği gıdaların farklılaşması gerekir evet ama her yaşın bir beslenme ve tatma farkı vardır. Çocukların hiç alışmadan doğrudan annenin yemek lezzetini tatması gerçekten çok zordur. Bu bakımdan annelerin çocuklarına özel kendi hazırladıkları mamalardan da yedirmeleri gerekir. Bir de annenin büyüdükçe çocuğunu iyi gözlemlemesi gerekir. Mizaçlara göre neyi seviyor neyi sevmiyor fark etmesi önemli bir etkendir. Bir büyük kimsenin sevdiği veya sevmediği lezzet olduğu gibi çocuğun da sevdiği ve sevmediği lezzet olur. Bir de “veriyorum yemiyor” demek yerine birkaç farklı yöntem denenebilir. Örnek olarak zeytine henüz alışmayan çocuğa ezme zeytinli ekmek dilimi verilebilir. Nohut sevmeyen beş altı yaşındaki çocuğa bir avuç leblebi çerez olarak verilebilir. Ispanak sevmeyen yedi sekiz yaşındaki çocuğa anne peynirli ıspanaklı börek yaptığında börekle birlikte ıspanağı da yedirmiş olabilir. Annelik zor zanaat dedikleri biraz da budur. Elma suyunu sevmeyebilir ama eline bir elma verdiğinizde onu ısırarak yemek ona zevkli gelecektir. Çocukların ısırarak yeme yaşları vardır ve bu iyi değerlendirilmelidir. Ama en önemli şey çocuğa birlikte yemek yeme alışkanlığını kazandırmak ve çocuklara bazen de annenin mama yedirir gibi arada kendi elleriyle lezzet tattırmasıdır ki bunu çocuklar çok severler... (F.A.)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.