Birlikten güç doğar!

A -
A +

Hiç düşündünüz mü günde kaç kişi ile iletişim halindesiniz? Üç, beş, on, yirmi, otuz... Bu sayıyı çok daha yukarılara da çekebiliriz. Gerçekten de öyle. Arkanıza yaslanıp sabahtan akşama kadar geçen bir gününüzü değerlendirin. Sabah kalktınız; aile fertleriniz, kapınızı çalan kapıcınız, apartmanda karşılaştığınız komşunuz, ekmek aldığınız fırıncı, otobüs durağında bekleyenler, yolda saatin kaç olduğunu soran bir vatandaş daha okula ya da işe ulaşmadan görüştüğünüz insanlara küçük bir örnek. Bir de büyük şehirlerin kalabalık iş ortamlarında çalışıyorsanız ve işin içine teknolojinin nimetlerinden telefon ve internet gibi iletişim harikalarını da katarsak bu sayıyı artık siz hesaplayın. İhtiyacımız var!.. Kısacası bütün gününüzü evde geçirmiyorsanız öyle ya da böyle birileriyle iletişime girmek mecburiyetindesiniz. Bazılarımızın tek kişilik hayatları da olabilir; ancak bilinen şey var; yalnızlık insanoğluna göre değil ve hiçbirimizin ömrümüzü tek başımıza tüketmesi mümkün değil. Hepimiz bir zincirin halkasıyız ve birbirimize muhtacız. Onun içindir ki; bir çok noktadaki insan işlerini durdurduğu zaman hayatımız aksıyor, canımız sıkılıyor. Bu da bizleri "en zayıf halkamız kadar güçlü" kılıyor ve takım çalışmasını hayatın her alanında zorunlu hale geliyor. İnsanoğlu bu kadar birbirine muhtaçken nelere dikkat etmesi lazım acaba? Organizasyonlar konusunda çalışmaları ile bilinen ve bu konuda bir de eseri bulunan Dr. Salim Çam bu konuyu şu cümlelerinde çok güzel özetliyor; "Doğada grup halinde yaşayan canlıları gözlemlediğimizde, bizlere takım halinde çalışmamız konusunda bir çok mesajlar verirler. Bu gözlemlerimizden en ilginç olanı kazların grup halinde uçuşlarıdır. Kazlar grup halinde uçtuklarında bilim adamlarının araştırmalarına göre %70 daha hızlı uçmaktalar. Bunun sebebi de uçan her kaz kanat çırptığında arkasındaki kaz için onu kaldıran bir hava akımı oluşturur. Bugün aynı kazlarda olduğu gibi hem insanoğlunun hem de kurduğu sistemlerin amacına ulaşması için de ekip çalışmasına ihtiyaç vardır ve takımın aklı, takımdakilerden daha büyüktür. Bu sinerjiyi sağlayabilmenin yolu da birlikte hayat kültürünü oluşturmaktan geçer. Ancak böyle gelişen, büyüyen, birbirini tamamlayan ve anlayan bir organizasyon ve mutlu bir toplum olabiliriz." Anlayış ilk şart Peki nedir, birlikte yaşama kültürü? Konunun uzmanları "birlikte yaşama kültürü"nü şöyle açıklıyorlar; Ön yargısız dinlemektir: Yani insanın karşısındakine saygı duyma, sorulana ya da söylenene ciddi bir cevap verme gibi eylemleri ve birlikte yaşamanın rutinleri olan selam verme ve hatır sorma gibi eylemleri içermektedir. İnsanın kafasında yeni dosyalar açabilmesidir: Kişinin etkileşim içinde olduğu insanları ve onların düşüncelerini, süratli bir şekilde kafasında daha önce silinmiş dosyaları sınıflama yapmadan önce anlamak ve öğrenmek için dinlemeyi, soru sormayı içermektedir. Gerektiğinde bu yeni bir şey diyerek insanın kafasında yeni dosyalar açabilme yetkisini de kapsamaktadır. Farklı düşüncelere saygı göstermektir: Yani insanların bizden farklı düşünebileceklerini ve farklı düşünenlerin fikirlerinin mutlaka yanlış olmak zorunda olmadığını kabul etmektir. Başkalarının başarılarına, birlikte sevinme ve başarısızlıklarına birlikte üzülmektir: Yani, aynı geminin içinde giderken birbirimizle kavga etmenin ve birbirimizin kuyusunu kazmanın gemiyi batıracağını bilmektir. Takım ruhu ile hareket edebilmektir: İçinde bulunduğumuz ortamı birbirimiz için daha yaşanabilir bir yer kılma çabasının; iş birliğinin hedeflerimize daha etkin, daha verimli ve daha hızlı ulaşmamızı sağlayacak araçları geliştirmemize yardımcı olacağını fark etmektir. Suçlamak değil, çözüm üretmektir: Ortaya çıkan ilk problemde karşımızdakini suçlamak yerine, bir araya gelip problemin sebeplerini araştırmak ve "problemin çözümüne benim katkım nedir?" diye sormaktır. Eleştirilere açık olmaktır: Birlikte yaşama kültürünü paylaşmak, eleştirilere açık olmak, bu eleştirileri gelişme ve değişim fırsatı olarak kullanmaktır. Okuyucu mektubu Endişe duymak Ankara'dan yazan okuyucumuz Serhat, sınavlara hazırlanırken aşırı kaygı taşıdığını ve bu durumun başarısını ciddi olarak etkilediğini belirtiyor, bunun nedenini anlamadığını, ne yapacağını bilemediğini söylüyor. Sevgili Serhat, kaygı herhangi bir stresli durumda yaşanan doğal bir duygudur. Öğrenciler için sınavlar, çalışanlar için bazen yönetimle yapılacak bir toplantı, bazen de bir satış, sunulacak bir proje stres kaynağı olabilir. Merakın ve heyecanın olduğu yerde kaygı son derece doğal bir sonuçtur. Burada önemli olan kaygımızı nasıl kontrol altına alacağımızdır. Bütün öğrenciler sınava bağlı olarak kaygının etkilerini değişik ölçülerde yaşarlar. Uzmanlara göre de bir miktar kaygı taşımanın beklenen işin performansına olumlu etkileri var. Nedenini şöyle açıklayabiliriz; hissedilen kaygı sırasında salgılanan adrenalinin dikkati toplamada önemli rolü var. Ancak aşırı kaygı durumunda salgılanan yoğun adrenalin, bilgi transferini engeller ve bir takım fiziksel belirtileri de beraberinde getirir. Sizin sınavlarda terlemeniz, kalp atışlarınızın değişmesi ve mide kramplarınızda bu durumun çok doğal bir sonucu. Kendinizi aşırı ölçüde geriyor ve kaygı düzeyinizi artırıyorsunuz. Kontrolden uzaklaştıkça da belirtiler artıyor ve siz kaygınızın kurbanı olarak başarısız oluyorsunuz. Öncelikle kaygılarınızı tanıyın ve nedenlerini belirleyin. Bir düşünün bakalım neden kaygı duyuyorsunuz; aşırı mükemmeliyetçi misiniz, sınavlarda zamanı mı iyi yönetemiyorsunuz, çalışmalarınızı son dakikaya bırakıp ondan sonra da panik mi yapıyorsunuz? Başarısız olma ve değerlendirilme korkusu mu yaşıyorsunuz? Tek değilsiniz! Şayet bu problemlerden dolayı kaygı yaşıyorsanız, biraz planlı ve programlı davranmakla ve zaman yönetimini öğrenmekle işiniz çok kolaylaşır. Sınava hazırlanma çalışmalarınızı son geceye bırakmayın. Tekrarlar ve soru çözümleri hızınızı artırır. Kendinize, zamana bağlı sınavlar yapın ve en çok hangi noktalarda zaman kaybettiğinizi belirleyin. Unutmayın zaman yönetimi en çok üniversite sınavında size lazım olacak. Aynı zamanda kimsenin dört dörtlük olmadığını bilir ve gerekli gayreti göstererek başarıya ulaşacağınıza inanırsınız. Olumlu düşünün. Beslenme ve uyku düzeninize özen gösterin. Yürüyüş yapın. Beklentilerinizin gerçekçi ve hedeflerinizin ulaşılabilir olmasına dikkat edin. Sınav sırasında "her şeyi unuttum" gibi olumsuz düşüncelerin kafanıza üşüşmesine izin vermeyin, kontrolü bir kere kaptırırsanız, kaygıya teslim olursunuz. Unutmayın çalıştınız ve başaracaksınız. Soruları dikkatle okuyun ve cevaplayabileceğiniz sorulara öncelik verin, zaman kalırsa diğerleriyle ilgilenin. Sınav sonunda da ister iyi gitsin ister kötü sınavı şöyle bir kafanızda değerlendirin ve kötü geçtiğini düşünüyorsanız kendinizi suçlamak yerine açık noktalarınızı tespit etmeye çalışın. Daha sonra bunların üzerine gidin. Her başarısızlığın daha çok mücadele ve başarma isteği anlamına gelmesi gerektiğini de unutmayın. Her şeye rağmen sizi aşan ve tek başınıza kontrol edemediğinizi düşündüğünüz aşırı bir kaygınız varsa bir uzman yardımı almaktan asla çekinmeyin. Bu durumda olan tek kişi değilsiniz, kendinize güvenin. Başarılar. >B.A. Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi, Gençlerin Dünyası Köşesi, 29 Ekim Caddesi No: 23 Yenibosna, İstanbul e-mail: baltinbasak@tg.com.tr Fax: 0 212 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.