Ertelemeden yaşayın

A -
A +

Üzerinde en çok konuşulan, belki de herkesin söyleyecek bir şeyleri olan konuların başında "zaman" gelir. Öyle ya, zaman herkes için geçiyor; hem de yine bizim tasvirlerimizle "hızla geçiyor", "su gibi akıp gidiyor". Hayatımızın hiç geçmesini istemediğimiz dönemler, anlar bir yaz akşamı yüzümüze değen bir meltem esintisi gibi geçip gidiyor. Kaybından en çok üzüldüğümüz herhalde aslında en değerli olan ama en az önem verilen kaynağımız olan zaman. Gün içinde bazen art arda yapılan işlerle veya çok az faydalı iş yaparak maalesef boş yere günlük takvimimizi dolduruyoruz. Yapılacaklar listesindeki işlere biri bitmeden yenileri ekleniyor, bazı işler yetişmiyor, "zamansızlıktan" yapamadığımız her şeye sonra çok üzülüyoruz. Depresyon sebebi Zamanın en amansız düşmanlarından biri "ertelemektir". Ertelemek, tamamlanması gereken bir işi yapmaktan kaçınmaktır. Özellikle öğrencilerin okulla ilgili görevlerinden sürekli olarak kaçınmalarına "ertelemecilik" denir. Psikolog William Knaus, üniversite öğrencilerinin % 90'ının dersleri ertelediğini, bunlardan % 25'inin kronik ertelemeci olduğunu ve genellikle daha sonra okulu bıraktıklarını öne sürmüştür. Ertelemecilik yetersizlik, huzursuzluk, suçluluk, kendinden şüphe gibi duygulara, depresyona yol açar ve çoğu zaman olumsuz sonuçlar getirir. Örneğin, öğrencilerin akademik ve kişisel başarısı düşer. Erteleme, milyonlarca kıyafete bürünerek kendini maskeler. Okumaların başına geçilmez, kitabın kapağı açılmaz ya da aralanıp kapatılır, ödevler son ana bırakılır, sınava apar topar bir gece önce hazırlanılır, dersler giderek birikir. Şunlar size tanıdık geliyor mu? "-Bir günden ne çıkar yarın yaparım" "-Birkaç dakikadan bir şey olmaz zaten herkes geç geliyor" - "Biraz daha televizyon seyredeyim." Bir tane de siz söyleyin... Ertelemecilik nasıl alt edilir? > Korku ve kaygı, dikkat toplama bozuklukları, kötü zaman yönetimi, kararsızlık ve mükemmeliyetçilik gibi size zarar veren problemleri tanıyın. > Kendi hedeflerinizi, güçlü ve zayıf yanlarınızı, değerlerinizi ve önceliklerinizi belirleyin. > Sahip olduğunuzu sandığınız değerlerle hareketlerinizi karşılaştırın. Değerleriniz hareketlerinizle uyumlu mu? > Kendinizi çalışmaya teşvik edin. Kaybetmeyi değil kazanmayı düşünün. > Gerçekçi hedefler koyun. Hedefleriniz ulaşabileceğiniz düzeyde olsun, daha sonra onları aşamalı olarak yükseltebilirsiniz. > Zamanı akıllı kullanmak için kendinizi disipline sokun. Aşağıda bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi bulacaksınız. Neden erteleme ihtiyacı duyarız? Başarısız zaman yönetimi: Erteleme zamanı akıllıca kullanmamaktır. Önceliklerinizden, hedeflerinizden ve amaçlarınızdan emin olmayabilirsiniz. Konudan bunalmış da olabilirsiniz. Sonuçta, ödevlerinizi ileri bir tarihe atarsınız ya da zamanınızın büyük bir bölümünü arkadaşlarınız ve sosyal etkinliklerle geçirirsiniz. Bu durumda onları tamamlayacağınıza gelen sınavlar, sınıf projeleri ve ödevler hakkında kaygı duyarsınız. Dikkat toplama problemi: Çalışma masasına oturduğunuzda kendinizi hayal kurar, boşluğa bakar ya da arkadaşlarınızın resimlerine dalmış bir halde bulursunuz. Çevreniz rahatsız edici ve gürültülüdür. Kalemler, silgiler, sözlük gibi araçlar için oraya buraya koşturursunuz. Masanız düzensiz ve dağınıktır ve bazen çalışmak ya da ödevleri yapmak için yatağa uzanırsınız. Bütün bu örneklerin zaman kaybettirici ve sinir bozucu olduğunu da büyük ölçüde bilirsiniz. Korku ve kaygı: Konudan bunalmış ve zayıf not almaktan korkuyor olabilirsiniz. Sonuçta, onları tamamlamak yerine, sınavlar, ödevler ve projeler hakkında huzursuzluk ve kaygı duyarak büyük zaman harcarsınız. Olumsuz inançlar: "Hiçbir şeyde başarılı olamam" ve "bu işi başarmak için gerekli yeteneklere sahip değilim" gibi inançlar işinizi yapmanızı durdurabilir. Kişisel problemler: Mesela, maddi zorluklar, kız ya da erkek arkadaşınızla, ailenizle olan problemler öne geçebilir. Onlarla uğraşıp yapmanız gereken dersleri sonraki tarihlere bırakabilirsiniz. Konuyu sıkıcı bulmak: Çalışmanız gereken konu size ilginç gelmeyebilir. O zaman ondan son dakikaya kadar kaçınmaya çalışırsınız. Mükemmeliyetçilik: Gerçekçi olmayan beklentiler de sizi sıkabilir. Ödevinizi yapmadan önce konuyla ilgili bütün yazılı bilgiyi okumaya "zorunlu" olduğunuza inanabilirsiniz. Yapabileceğinizin en iyisini yapmamış olduğunuzu düşünebilirsiniz, yani yaptığınız ödev teslim edilecek kadar iyi bir ödev değildir. Başarısızlık korkusu: "A" almazsanız başarısız olduğunuzu düşünebilir ya da bir sınavdan zayıf not alırsanız, yalnızca bir sınavda başarısız olmuş normal bir insan yerine, kendinizi her alanda başarısız birisi görürsünüz. İletişim seminerleri Bir okuyucumuz bana iletişim seminerleri hakkındaki görüşlerimi sormuş. Ben de son zamanlarda sıkça konuşulan bu konuyu anlatmak istedim. Bilindiği gibi, iletişim, iletişim çatışmaları, özel hayatımızda ve iş yerinde çatışmaların üstesinden gelme ve yönetimi insan hayatında önemli yer tutar. Küçük yaşlardan itibaren, hatta, doğumdan başlayarak çevremizle iletişim içindeyiz. İletişimi "bilgi alışverişi, mesaj verme" olarak tanımlarsak bir bebeğin ağlaması annesi tarafından, günün saatine bağlı olarak, bebeğin acıktığının veya bezinin değişmesi gerektiğinin mesajı olarak algılanır. İnsan iletişim kurmadan yaşayamaz. Yalnızken de kendisiyle iletişim içindedir. Hal böyle olunca, insan bu hayati konuda kendini donatmak ister. İlişkilerin arttığı, insanı şekillendiren dış etkilerin değiştiği ve çeşitlendiği, rekabetin zaman zaman acımasız boyutlara vardığı, sosyal ilişkilerde problemlerin çeşitlendiği bir zamanda söz konusu donanıma olan ihtiyaç daha da artmıştır. İletişim konusunda kendini geliştiren kişiler hem kendilerini, hem de çevresiyle daha iyi ilişkiler geliştirir. Kendi davranışlarını değerlendirebilen kimse, kurmuş olduğu ilişkilerin temelinde yatan psikolojik süreçleri anlar ve farkına varmadan ortaya çıkan -iletişim kazaları-nı önleyebilme imkanına kavuşur. Ya aksi olursa? Sorunun cevabını Doğan Cüceloğlu, Yeniden İnsan İnsana adlı kitabında şöyle veriyor: "Konuşma ve tartışma becerisinin geliştirilmemiş olduğu toplumda, bir sorunu çözmek amacıyla başlatılan etkileşim, kısa sürede sürtüşme ve çatışmaya dönüşür. Böylece, varolanı çözmek şöyle dursun, soruna yenileri eklenir; dünyanın birçok ülkesinde görülen kanlı çatışmaların kökeninde, bilinçsiz koşullar altında oluşturulan sosyal ortamdaki iletişim düzensizliği yatar." İşte iletişim seminerleri bu istek ve çabanın sonucudur. Dünyada son yıllarda "kişisel gelişim" çalışmaları hızla artmaktadır. Kişiler çeşitli eğitimler yoluyla, çevrelerindeki değişime ayak uydurmak gayreti içindedirler. Bu eğitimlerden biri olan "etkili iletişim" seminerlerinin diğerlerinden bir farkı vardır. Ve bu fark olmalıdır da. Zira, etkili iletişimin sadece belli teknik ve becerileri bilmek ve uygulamakla değil, aynı zamanda "kişisel olarak değişmek" olduğu gerçeğidir. Bizim kültürümüzde "sokma akıl yedi adım gider" denmiştir. Herkesçe kabul gören karakter özellikleri - dürüstlük, istikrar, güven, fedakarlık, iyimserlik, hoşgörü, yardımseverlik- ile donanmamış bir kişinin bazı teknikleri uygulaması sahte gözükebilir; veya bedene uymayan bir elbise gibi "eğreti" durabilir. Etkili iletişimde, karakter özellikleri kadar bir başka önemli konu da, insan davranışlarının altında yatan sebeplere aşina olmaktır; bir başka deyişle, bazı psikolojik ve psikososyal süreçler hakkında en azından önyargılarımızı yıkacak kadar bilgi sahibi olmaktır. İletişim sorunlarının çözümü, iyi niyet hoşgörü ve davranışların ve sorunların altında yatan psikososyal süreçlerin bilinmesine bağlıdır. İnsanlar niçin "hoşgörü" göstermeleri gerektiğini bilmek isterler. Etkili iletişim için "empati" ve "empatik becerilerin" gelişmesi gerekir. Dolayısıyla, insanı geliştirmek adına yapılan her şey güzel olmakla beraber, iş insan ilişkilerine gelince önemli olan kişinin kendini değiştirmesidir. İletişim seminerleri de bu noktadan hareketle ele alınmalıdır. -------------------------------- * Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi, Gençlerin Dünyası Köşesi, 29 Ekim Caddesi No: 23 Yenibosna, İstanbul e-mail: betul.altinbasak@tg.com.tr Fax: 0 212 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.