Deve dile gelmiş: Nerem doğru ki?

A -
A +

Bir takım, kötü oynayıp yenilebilir... Bir takım, iyi oynadığı halde yine yenilebilir... Futboldur bu, sürprizlere her zaman açıktır. Ama bir takımın hem de Avrupa maçında hiçbir şey oynamadan yenilmesi, yenilmeyi bırakın hezimete uğraması, sahada "ruh" gibi dolaşması, "oldu bir kere"yle açıklanabilecek, geçiştirilebilecek bir şey değildir... Şimdi kelle avında herkes... "Ertuğrul Sağlam'ın kellesini isterük!" Hoca sahaya yanlış kadro çıkarır, gerekli müdahaleyi hemen yapmaz, yanlış taktikle oynatır, oyunu okuyamaz, maça hazırlayamaz o zaman tamam... Ertuğrul Sağlam'ın bu konuların hepsinde belki bir parça suçu var. Ama sezon başında transfer masasında milyon eurolara imza atan futbolcuların, "Bakın bu maç çok önemli, yenersek gruplara kalacağız" diyerek uyarılmalarına ve "aslansınız, kaplansınız" edebiyatının yapılmasına ne gerek var yahu? Masada profesyonel olduğunu hatırlayanların, hatırlamayı geçtik üstüne basa basa söyleyenlerin, sahaya çıktığında bunu bir çırpıda unutması ne demek yani? Sanki birisi Beşiktaş takımını hipnotize etmiş, derin bir uyku halinde herkes. 40 metreden gol yiyorlar uyanamıyorlar, toplar direkten dönüyor, uyanamıyorlar. Trans halindeler. Kayseri de elendi... Bir Fransız devine, PSG'ye... Adı-sanı duyulmamış bir takıma değil. Ama onlar elenirken bile gurur duyduk. Beşiktaş elenirken duyduğumuz şey "utanç"tı... 11 kişiyi kovamayacaklarına göre, faturayı Ertuğrul Hoca'ya kesecekler, işi bitirecekler. Ama bu kadroyu kurarken "En iyi transferi biz yaptık"diyen Sinan Engin, bu oyuncuların transferine onay veren yönetim, "zeytinyağı" gibi üste çıkacak... Beşiktaş'ta her şey baştan yanlış. Yönetim yanlış, teknik direktör yanlış, o teknik direktörün takımın başına geliş zamanlaması yanlış, menajer yanlış, takım yanlış... Yanlışlıkla doğru olan tek bir şey; iki hafta önceki liderlik... Hakan mı daha "kova", Yaşar mı? Beşiktaş'ın 8-0'lık Liverpool hezimetinde de kalede Hakan Arıkan vardı, o maçtan sonra çıktığı ilk Avrupa maçında alınan 4-1'lik Metalist Kharkiv rezaletinde de... 40 metreden yediği gol en azından "ayıp"tı ama bütün suç tek başına onun değildi tabii... Hakan'ın durumu, ligimizin gelmiş geçmiş en matrak ve renkli kalecilerinden Yaşar'ı getirdi aklıma. Ne de olsa onun da böyle bol sıfırlı mağlubiyetlerde az emeği (!) yok... Yaşar'ın milli hezimetlerden sonra adının "kova"ya çıktığı günler... F.Bahçe'nin Kadıköy'de bir lig maçı... Rakip korner kullanıyor, Yaşartam topa çıkacakken Abdülkerim "Bendeee"deyip topa sıçrıyor. Ama ne var ki Abdülkerimıskalayınca, arkadan gelen rakip oyuncu kafayla Yaşar'ı "gafil"avlıyor. Misafir takım oyuncuları büyük bir sevinç içinde topu kaleden çıkarıp santraya doğru koşuştururken, Abdülkerimelini havaya kaldırarak arkadaşından özür diliyor; - Kusura bakma Yaşar, gol benim!.. Yaşar bu, laf yetiştirmeden durur mu? - Olum gol senin tamam da... Bana yazılıyor anasını satıyım!.. Unutulmaz sözler... "1979'dan beri bu oyunun (basketbolun) içindeyim. Kolej zamanında da, profesyonel zamanda da buradaydım. Her zaman birileri oynadığı süre hakkında mutsuzdur. Bazıları bunun hakkında bir şeyler yapar, bazıları ise ancak bunun hakkında konuşurlar." (Dwane Casey)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.