Vasiyetler ve vaziyetler

A -
A +

Para yok, pul yok, yıldız yok, sakat çok, cezalı çok, maç çok...Şampiyonluğun pin kodu bile yok... Endişenin bini bir para... Olacak şey değildi bütün bunlar... Üstelik bir sezonda üç başkan değişmiş, pantolon yama tutmaz olmuştu... Yaş ortalaması 38 olan çok genç bir yönetim ile 11 futbolcusunu kaybetmiş bir kadro, kurtlar sofrası için lezzetli bir yem görüntüsündeydi... Fenerli'sinin de Beşiktaşlı'sının da şüphesiz iştahı kabarıyordu. Bir tarafta 60 milyon dolarlara kurulmuş tecrübeli kadrosuyla F.Bahçe, diğer yanda yeni bombaları İlhan'ıyla Tümer'iyle havalanmaya hazır Beşiktaş... Bırakın onları, G.Saray camiasına göre de bu takım bu sezon ilk 5'e zor girerdi. Elle tutulur nesi kalmıştı? Ama Abdurrahim Albayrak ve Bülent Korkmaz'a göre daha çok şey vardı yaşanacak... En azından basit bir şampiyonluk!.. Peki neden basit?.. Alışmış kudurmuştan beterdi ya, G.Saray çocuk oyuncağına çevirmişti şampiyonluğu... Bülent kaptan da buna dayanarak, "Şampiyonluk bizim soyadımız... Biz Avrupa'da ne yapabiliriz?" diye endişeleniyordu. Çocuk haklı, futbol hayatının yarısından çoğu lig şampiyonluğuyla geçerse öyle olurdu zaten. KALP KRİZİ TURU GETİRDİ Bulgaristan'dayız... Bir Levski Sofya maçı öncesi herkesin "Para... Para... Para..." diye sayıkladığı sırada, arkadaşlarını toparlayarak, "Tur..." diye bağırdı kaptan Bülent... "Önce tur..." Ve arkasında koskoca bir Abdurrahim Albayrak; "Çocuklar Levski'yi eleyin paralarınız cebimde..." diye haykırdı... Haykırmıştı haykırmasına ya, hemen oracığa yığılıp kalmıştı Abdurrahimcik... Futbolcuların karşısında kalp krizi geçiren Albayrak bu defa kesinlikle şov yapmıyordu. Seruma bağlandı, hastaneye kaldırıldı. Maça ise sadece 2 saat vardı. Herkesin kafası karışıktı. "Para yüzünden Albayrak'ı yıktık..." diye düşünüyordu futbolcular... Onun için oynayacaklardı. Sevindirmek afettirmek... Ve tur zor da olsa İstanbul'a işte böyle gelmişti. PEREZ'İN ACI İTİRAFI G.Saray'a gelmeyi 'pembe bir rüya' olarak yorumlayanlar da vardı. Mondragon ve Perez bunların sadece ikisiydi. Futbol mesleğine başladıktan itibaren G.Saray'da oynamanın hayâliyle yanıp tutuştuğunu söyleyen Mondragon, bu amacına artık kavuşmuştu. İlk defa Şampiyonlar Ligi'nde forma giyecekti. Perez'in de bu konudaki itirafı bir hayli enteresandı; "Ne ben, ne Mondragon, ne Victoria, ne de Fleurquin gidenler kadar kaliteli değildik. Hiçbirimiz ne bir Hagi, ne Popescu, ne Taffarel, ne de Emre, Okan, Fatih değildik..." İşte acı gerçeği itiraf eden bu sözlerin altına Lucescu da imzasını atmış ve futbolcularla yaptığı her toplantıda istemeyerek de olsa bunu ifade etmişti... Peki bu kompleksten nasıl sıyrılacaktı G.Saraylı futbolcular?.. "Biz zihinsel açıdan kaliteliyiz... Hoppalaa, bu da neyin nesiydi... Zihinsel açıdan kalite... Önceleri bunu çoğumuz iyi kavrayamamıştık... Ama Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finalin kapısından dönüp, bugün şampiyonluğunu ilân eden futbolcular iyi kavramıştı anlaşılan. Bu, şu demekti; sahada kollektif oyunu iyi uygulamak, dışarda iyi arkadaş olmak... Anlaşılan o ki; oyunu kuralına göre oynamıştı G.Saray... ÜMİT'İ KİM DONSUZ BIRAKTI Bu kuralın sonunda gelen krallıktı, şampiyonluktu, havaydı, cıvaydı ama kaybedilen küçük birşey de vardı; Ümit'in Karan'ın donu... Kocaelispor maçı sonrası sevinç yumağı oluşturan sarı-kırmızılı futbolcular atılan onca naranın ardından Ümit Karan'ın çığlığını farkedemedi bile... Bazı kendini bilmez densizler üzerindeki formayı almakla yetinmemiş çocuğun altındaki şortu da sıyırıp çalmıştı. Ümit bir başına donla kalmıştı sahanın ortasında ama gözler zirveye baktığı için belden aşağısını görmüyordu. Ama olay işte bundan sonra ilginçleşiyor... Donla kalan Ümit tam soyunma odasına girerken 8 yaşlarında sevimli bir çocuk yapışmış, "Bari donunu ver..." diye ağlıyor. Büyükler yüzünden küçüklere birşey kalmamıştı anlaşılan... Donup kalan Ümit donu isteyen çocuğa ne yapmalıydı?... Çıkardı verdi... VASİYETLER VE VAZİYETLER Şampiyonluk öncesi ve sonrasında iki vasiyet birden çıktı ortaya... Başkan Özhan Canaydın, her ne kadar kongre öncesi şampiyonluğa giden takımı rahatsız etmek istemiyorsa da zaman zaman yapılan spekülasyonlar futbolcunun kafasını karıştırıyordu. Hele, Canaydın'ın kongreye ramak kala "Araştırma Konferansı" adı altında ortaya çıkardığı tablo herkesin gönderileceği manasına geliyordu. Cimbom silbaştan kurulacaktı. Lucescu'nun yediği ikinci darbeydi bu. Birincisini devre arasında Fatih Terim'i iknâ operasyonu sırasında yemiş ama maşallah midesi hazmetmişti. İkincisi de Canaydın'ın "Başkan olursam camianın özlediği teknik heyeti işbaşına getireceğim" açıklamasıydı. Rumen'i bu da alıkoyamadı şampiyonluk yolundan. Vasiyet gibi hazırlanan araştırma konferansından çıkan vaziyete göre de Canaydın 10 yıl başkanlıkta kalacak, bu süre içinde 7 lig, 3 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu kazanılacakmış... Tuhaf ama gerçekti... Vasiyete bak, vaziyeti anla... Al Abdurrahim Albayrak'tan da o kadar... Şampiyonluğun verdiği mutlulukla tuhaf bir lâf etti Albayrak: "Ölürsem arkamdan kimse ağlamasın. Yönetici olarak şampiyonluğu görmek en büyük hayâlimdi..." Şirket binasının ve yüzlerce otobüslerinin tamamını sarı-kırmızı renklere boyayan Albayrak, öldüğü takdirde mezarının da sarı ve kırmızı renklerden yapılmasını vasiyet etti. Ama bununla da kalmayarak mal varlığının bir kısmını G.Saray'a bağışlama konusunda da bir adım attı. Kutlu olsun G.Saray... YARIN: Ben yaptım oldu

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.