Sağduyu

Ülkemiz son derece hassas bir dönemden geçiyor. Bir yanda Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, bir yanda genel seçimler... Gündem, TV kanallarının reyting rekabeti için son derece ehven... Haber ve haber programlarına gün doğdu. Malzeme çok; Anayasa Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu, Türkiye Büyük Millet Meclisi, partiler, vatandaşlar, çeşitli gösteriler, 1 Mayıs Kutlamaları sonuçları, Siyasi Parti Liderlerinin açıklamaları ve dolayısıyla TV haber programlarına katılan konuklar ve birbirinden farklı yorumları... TV haber ve haber programlarıyla bu yayınlara katılan konuklar deyince burada durmalı. Son derece değişken ve ülkenin yarınını belirleyecek olan bu çeşitli yorumlar sonucunda seyircinin de haklı olarak beyni yoruldu. Bu durumda bence en büyük sınavı, Kitle İletişim Araçları ve bu türdeki programlara konuk olanlarla programı yönetenler veriyor. Gerek ekonomik gerek siyasî yorumlarda, özellikle TV ekranlarında yer alan her katılımcı kanaâtimce çok ciddi birer sınavdan geçiyor: seyircinin dolayısıyla halkın huzûrunda... Sadece bizim medyamız değil, dünyanın bütün ülkelerinin kitle eletişim araçları ve çok çeşitli organları karşısında, çok ciddi bir sınav vermekteyiz. Bu bâdireden, içimizde bulunan egoyu değil de sağduyunun gerçek sesini sürekli olarak takip ettiğimizde ve bu ikisini önemli ölçüde ayırt ettiğimizde ancak hakikâti yakalayabileceğimiz düşüncesindeyim. TV ekranlarından, özellikle egoyu kontrol etmeden söz sarf etmek ve ahkâm kesmek herkesin harcıdır. Marifet, -sapla samanı ayırt ederek- çok ince ayarla -âdil- görüş bildirmek ve yorum yapmaktır. Şu iki söz, başta siyasilerin ve medya dünyasıyla katılımcılarının kulağına küpe olsun; geleceğin güzelim Türkiye'si için: Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı, Söz ola ağulu aşı, Yağ ile bal ede bir söz. Yunus Emre "Görelim Mevlâm neyler, neylerse güzel eyler" Erzurumlu İbrahim Hakkı