Bu Başbakan tabuları yıkıyor ve ezberleri bozuyor. Dersimlilerden özür diliyor ve Ermenilerle 'ortak acılarımızı' paylaşıyor ve taziyede bulunuyor!..
Yakın tarihimiz karanlık, bir o kadar da yalan-dolan ve iftiralarla maluldür. At izi, it izine karışmış; kimler hain, kimler kahraman belli değildir! Bir asırdan beri; çeşitli konularda sürdürülen onca inkâr politikaları ile nereye gidilebileceği zannediliyor? Elbet bir yerlere gidilebilir, ancak; bu yerin hak ve hakikat olmadığı apaçık ortadadır.
Toplum olarak en büyük hatamız gerçeklerden kaçmak ve onlarla yüzleşmemektir. Yalan söyleyen tarih yüzünden, bu toplum, bir asırdan beridir; 'maskeli balo!'yu oynamaktadır! Devletin fertlere, fertlerin devlete ve fertlerin tek tek ve topluluklar hâlinde birbirlerine karşı 'mudara' yaptığı bedihi bir hakikattir! Bütün bu davranışlarda samimiyetin zerresi yoktur!
Geçen asrın başlarında; üç kıta-yedi iklimde hüküm süren devasa imparatorluğumuzu yitirdik. Yıkılışı tam bir asır sürdü. Yüz yıl boyunca; fert ve cemiyet planında çürüye çürüye-eriye eriye bu inkıraza sürüklendik! 'Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!' deyişi gerçekleşti!
Sonunda; 'ittihatçı' denilen bir avuç köksüz sergerde devleti ele geçirdi. İşe, Sultan Abdülhamid Han'ı tahtından indirmekle başladılar. Sultanı alaşağı ettiler; yetmedi, yedi düvele karşı savaş açtılar! Devlet, âdeta bir zemberek gibi boşalınca meydan yeri, bu çapulcu güruhuna kaldı!
Bütün cephelerde hezimete uğrayan bu 'çete' çareyi, devleti 'rutin'in dışına çıkarmakta aradı; bu zulümden başta Türkler ve Ermeniler olmak üzere, tüm unsurlar nasibini fazlasıyla aldı! Türkler, Balkanlar'dan ve Kafkaslar'dan sökülüp atıldı; Ermeniler, imparatorluğun muhtelif yerlerinden alınarak 'tehcir'e zorlandı.
En sonunda ise, imparatorluğumuz uçup gitmiş; sergerde çetesi, yurt dışına kaçmış ve yıkılan devletin külleri üzerinden kıyama kalkılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuş. Yeni devlet de, maalesef eskinin olumsuzluklarını tevarüs ettirerek ve sürekli; 'rutin' dışına çıkarak icra-i devlette bulundu! Tipik örneği ise, 1937, 38 ve 39'daki Dersim katliamlarıdır!
Gelip geçen tüm hükümetler, ya inkârla ya da 'hikmet-i hükümet!' diyerek işleri geçiştirmeye çalıştı ama, kazın ayağının hiç de öyle olmadığı görüldü! Bütün bu yalanlara, değil dünyayı, kendi halklarını bile inandıramadılar.
Milenyumla birlikte Türkiye, yeni bir Başbakan'la tanıştı ve bu Başbakanın diğerlerinden farklı bir özelliği vardı: Bu Başbakan tabuları yıkıyor ve ezberleri bozuyordu. Bu cümleden olarak; Dersimlilerden özür diliyor ve Ermenilerle 'ortak acılarımızı' paylaşıyor ve taziyede bulunuyor!
Dileyelim; bu üstün idrak, tüm tarafları kapsasın ve gerçek barışın önü açılsın! Zira düşmanlığın kimseye faydası yok!