Hamasetle buraya kadar!

A -
A +

Dünün pek çok kapalı rejimi, kendi halklarını hamaset edebiyatıyla rahatlıkla uyutabiliyordu. Bu sistemlerde hemen herşey kapalı devre işletildiğinden; ben yaptım oldu mantığı hiç kimse tarafından sorgulanamazdı. Daha açık ifadeyle bu tür toplumlarda içeride ve dışarıda neler olup bittiğinin kimse farkında değildi. Bu tür rejimleri yıkan telekomünikasyon yani iletişimdeki müthiş gelişmeler oldu. İletişim araçlarındaki bu baş döndürücü gelişme; duvarları yıktı; ülkeler arasındaki sınırları kaldırdı ve gerçek anlamda küreselleşmeyi temin etti. Artık siz, istediğiniz kadar küreselleşmenin karşısında olduğunuzu söyleyin; bu söylem ve buna paralel tavrınız hiçbir şey ifade etmeyecektir. Daha doğrusu, kendi söylediklerinizi ancak kendiniz dinleyebileceksiniz! İşte gerçek bağnazlık ve gericilik budur. Çağı okuyamayanların, çağın gerisine düşüp zaman tünelinde kalmalarından daha tabii ne olabilir? *** Anlı şanlı bir bilim adamımız: "... gerekirse, bir 125 bin şehit daha vererek Yunanistan'ı alırız!" dedi. Bu insan, Türkiye'mizde en saygın bilim kurumlarımızdan birinin başında bulunuyor. Bu çağda üniversal mantığımız ve yaklaşımımız bu ise; koca dışişleri teşkilatımız boşuna var ve başta Kıbrıs olmak üzere Türkiye'nin dış meselelerinde boşuna gayretler sarfediyor! Öte yandan yine anlı şanlı, emekli bir Başsavcımız: "... Necmettin Erbakan'ı, Tayyip Erdoğan'a tercih ederim!" diyor. Necmettin Erbakan da; Tayyip Erdoğan'dan ve hükümetinden kurtulmak için askerî müdahale çığırtkanlığı yapıyor! Bu kafalara bakıp; "gençliğim eyvah!" diyerek ömür mü törpüleyelim? Yoksa, bu kafaları karanlık dehlizlerinde bırakıp işimize mi bakalım? Şimdiye dek, hep birinci şıkkı denedik; kafamız duvara toslayınca uyandık! Şayet, komünizm çöküp de Sovyetler yıkılmasaydı; bu kafaların hamaset yüklü boş dövizleri hâlâ ufkumuzu tutacak; bir o kadar daha gençliği bu yolda feda edecektik! Gençler, hayattan bezdirildi! Dikkat ediniz; Tanzimat'tan beri bu ülkede en kolay yapılan ve devamlı bol miktarda müşterisi bulunan iş, umut tacirliğidir. Bu ticaretin figüranları ise, gençlerdir. Umutları tüketilen ve genç yaşta ihtiyarlatılan ve hayattan bezdirilen zavallı talihsiz gençler! Kimlerin elinde karşıt kamplara ayrıştırılıp; birbirinize tokuşturuluyorsunuz? Zifiri karanlıkta bahaneniz olabilirdi; ya bugünün aydınlığında; bu telekomünikasyon çağında hâlâ gerçekleri görmeyip anlayamayanlara ne demeli? Bütün yolların Roma'ya çıktığını, kendileri ayrı gruplarda da olsa, bunları idare eden kafaların tek merkezli olduğunu ne vakit anlayacaklar?!. Bu kafa, puslu havayı sever! Bu kafa, tabii ki, Kıbrıs'ta çözümden yana olamaz. Onlar için Kıbrıs'ta çözüm aramak "ver-kurtul"la eş anlamlıdır! Yine bu kafa, asla AB'ye girmemizi istemez. Bunlara göre; AB'ye girmek isteyenler "vatan hainidir!" Zira, bunlara göre, Türkiye ve Türk insanı, egemenliği pahasına Batı'ya peşkeş çekilmektedir. Bu kafanın zifiri karanlığı ve hiç olmazsa puslu havayı neden sevdiği şimdi her halde daha iyi anlaşılıyordur! Ama unutulmasın ki, Özal sonrası, Türkiye'de de şafak söktü, ortalık aydınlandı ve sürüsüyle krallların çıplak olduğu ortaya çıktı! Bu asil milleti medeniyet yolundan kimse alıkoyamayacaktır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.