Buhranını yaşayan günümüz insanının mutlu olamamasının yegane sebebi; 'kurt kanunu'nu benimseyip, onu hayatına hakim kılmasıdır. Malum; kurt kanununda, her kişi yek diğerinin kemiğine musallattır ve hak, daima daha güçlü ve daha kurnaz olanındır. Kurt taksiminin de ne kadar adil olabildiği ve olabileceği de; dünyanın hemen her köşesinde yaşanılan şekliyle cümle âlemin malumudur. 'Semavi mesaj'dan uzaklaştıkça insan, kendinden kaçtı! Buyurulduğu şekliyle: '... Tüm gücüyle ve her şeyiyle dünyanın peşinde koşan insana ne kadar hayret edilse azdır ki; o, dünyayı kovalarken, ölüm de onu kovalamaktadır!..' O ölüm ki; kendinden önceki en şiddetli azapları mumla aratır! Ve eğer varsa; kendinden sonraki azaplar ise, idrak ve hafsala dışı!.. Geçen gün bir arkadaşımla pastanede oturuyorduk. Üniversiteli oğlu, babasına birkaç meslektaşımızı; onlarla samimi olup olmadığını sordu. Babası: 'Oğlum bizim meslekte yani gazetecilikte, her gazeteci diğerinin kurdudur. Hangi samimiyetten bahsediyorsun?!. Onlarla; merhaba, merhaba; o kadar!' deyince, yıllar öncesine gittim. Deneyimli bir gazeteciyle birlikte Türkiye Gazetemizin, 'Hac muhabirleri' olarak, mukaddes topraklara gitmiştik. Birlikte gittiğim arkadaşımın kardeşi; refikimiz olan başka bir gazetenin muhabiri olarak oradaydı. Tüm gazeteciler olarak Cidde'de bir otele yerleştik. Hep birlikte yemek yedik, sohbet ettik, dağıldık. Deneyimli gazeteci arkadaşım, birazdan; nefes nefese geldi ve: ' ...'i teleks başında yakaladım (öz kardeşini kastediyor), vefat eden hacı adaylarının listesini, bizden gizli olarak gazetesine geçiyordu!' dedi. 'Abi! Burada da mı; bu nasıl meslek dayanışması? Hem de öz kardeşin! Ben bu denli gazeteciliği burada yapamayacağım. Bana müsaade edin; gidip Mekke-i mükerremede yerleşeyim ve hacı olayım. Siz, birbirinizin dilinden anlıyorsunuz; gazeteciliği size bırakıyorum; hadi bana eyvallah!' dedim ve oradan ayrıldım. Arkadaşım dahil; Türkiye'den gelen gazetecilerden ikisi hariç, hiçbirisi hac farizasını yerine getirmeden döndüler... Söz gazetecilerden açılmışken; iğneyi kendimize kabilinden; kurt kanununa örneğe devam edelim: Irak-İran savaşı esnasında, gazeteciler Bağdat'a davet edilir. Bir otele yerleştirilirler. Ertesi gün, sabahtan; yetkililerin eşliğinde gazeteciler savaş bölgesine götürülecektir. Sahraya çıkılmadan; İran savaş uçaklarının bombaladığı bir sokak gezdirilir. Her taraf yıkıntı halinde; bizimkiler, tarumar olan bir eczaneye dalarlar. Sanmayınız ki ağrı kesici arıyorlar. Güneşten yanmamak için krem peşindeler! Bir de ne görsünler; tezgahın arkasında eczacı vefat etmiş ve cesedi sıcaktan tezgah boyunca şişmiş. Arapça bilmediklerinden, aradıklarını bir türlü bulamıyorlar. Kreme benzettikleri kutular ise, tam da cesedin arkasındaki rafta olmasın mı? Gözlerini kırpmadan cesedin üzerine basarak rafa ulaşırlar; patlayan cesedin kokusuna aldırmadan kutuları çantalara doldururlar. Sahraya gittiklerinde görevliye kutuları gösterirler; hepsinin köpek maması olduğunu anlarlar! Eczaneye girmeyen ve olayı ibretle takip eden diğer bir gazeteci onlara: 'Gerçekte, layığınızı buldunuz; afiyetle yiyebilirsiniz!' der...