Muhammed Ali

A -
A +

Osmanlı’nın dünya sahnesinden çekilmesinden sonra dünya ve bütün bir insanlık zulüm erbabının elinde kaldı. Zalimler, Osmanlı’dan önce de; Hindistan’daki Gürganiyye devletini (Babür İmparatorluğu) yıkmıştı. Her iki İslam devletini de yıkan İngilizlerdi.

Bundan böyle; hayvanlar âleminde cereyan edip olağan karşılanan hadiseler, insanlar arasında vuku buluyor; güçlü olanın güçsüzü ezmesi; büyük balığın küçük balığı yutması gibi normal görülüyordu. Adalet, yırtıcı hayvanların inlerine çekilmiş; altta kalana, canın çıksın! demekten başka bir şey yapılamıyordu.
Bugün medeni(!) addedilen koca Avrupa kıtasında kadın, insan bile sayılmıyor; şeytan zannediliyordu. Daha düne kadar (40-50 sene öncesine kadar) ABD’de zenciler, köle muamelesi görüyor; beyazlarla aynı okula gidemiyor, beyazların bindiği vasıtalara binemiyordu.
Zenciler, her vesile ile aşağılandıkça aşağılanıyor; akla hayale gelmedik zulüm ve baskılara maruz bırakılıyordu. Amerikalı bir dostum; zencilerin gidebildiği koleje gidiyor ve her gün; okulun girişinde bulunan heykele istavroz çıkararak sınıfına giriyordu. Beyazların kendilerine reva gördüğü muameleler karşısında, nefreti gittikçe artıyor ve her gördüğü beyaz insanı düşman belliyordu.
Nefret hissiyle dolu olarak geldiği okulunda bir de ne görsün! İstavroz çıkarıp tapındığı da beyaz değil mi? ‘Hayır! Hayır! Bu, benim Tanrım olamaz!’ diyor ve İslamiyet’i seçiyor.
Adalet ve insanlık adına zifiri karanlığın hüküm sürdüğü böyle bir ortamda; ABD’de zenci bir gencin gür sedası, şimşek misali gürleyerek, dünyanın dört bir yanında yankılandı. Ezilmişlerin, horlanmışların, maddesi ve manasıyla iliklerine kadar sömürülmüşlerin, tek kelime ile mazlumların haykırışı idi bu seda.
İnsan bile sayılmayan siyahi bir adam; koskoca ABD devletine karşı çıkıyor ve çağrıldığı Vietnam savaşına gitmiyor. Ringlerde yıldırım gibi esiyor; kendi tabiriyle; kelebek gibi uçuyor, arı gibi sokuyordu. Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu oldu. Zalimler boş durmadı; şampiyonluğunu iptal ederek, hapsi boylattırdılar. Medrese-i Yusufiyye’de daha bilendi; hepsinden önemlisi, İslamiyyet'le şereflendi.
 Artık o, yalnızca efsane şampiyon değil; dünyadaki tüm ezilenlerin sesiydi. Maçları, Türkiye saati ile gece yarısından sonraya denk gelirdi; bazen sabaha karşı olurdu. Hangi saatte olursa olsun; televizyon olan bütün evlerde kalkılır ve Muhammed Ali’nin maçları büyük bir heyecan içinde takip edilirdi.
Onun ringlerdeki savaşı, bir boks maçından çok öteydi; her kroşesi, mazlumdan zalime indirilen bir darbeydi. Onun indirdiği her yumruk; ahların, feryatların, iniltilerin intikamı idi. Dolayısıyla o; her ah edeni, her inleyeni ve feryatları ile yeri göğü inleten her mazlumu temsil ediyor ve o vurdukça tüm bu mazlumlar seviniyordu.
Yiğit bir Müslüman olarak ebediyete intikal etti. Dünyada iken mazlumları sevindirdiği gibi; Allahü teala da onu ebedi âlemde sevindirsin ve sevdikleri ile birlikte haşretsin. Amin!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.