Sevgi çağlayanı -9-

A -
A +

Her şeyin aslı sevgidir ve onda da asıl olan yukarıdan aşağıya olmaktır. Cenab-ı Hak, yarattığı mahlukatından, kendine en yakın 'zirve' ismi; Muhammed aleyhisselamı sevgiyle (muhabbetle) yoğurduğundan onu, âlemlere 'rahmet' olarak göndermiştir. O 'rahmet' denizinin en gür ırmağı ise, muhabbet, yani sevgi.. Öyle ki; insanlığın zirveleri olan Peygamberler (aleyhimüssalevat) Allahü tealaya âşık iken; onların en zirvesi Muhammed alehisselam da, elbette Allahü tealaya âşık; diğerlerinden bir farkı ise, o, Allahü tealanın habibi.. Onun nurundaki 'aşk' her şeyi sarıp sarmalamış; 'ölü canlar'a onunla hayat iksiri sunmuştur. Bu yüzden; yalnız şehitlerle 'âşıklar' ölmez! 

İşte; günümüze kadar gelen ve günümüzden de kıyamete kadar devam edecek olan tüm ilahi sevgilere; sevgililer sevgilisi Muhammed aleyhisselam kaynaklık etmiş; aynı kaynağın sayısız pınarları da in'ikas (yansıma) ile tüm âlemleri nisan yağmuruna boğmuştur. 
İlahi aşkın sırrında hiç kimse kendi değildir ve kendi için değildir. Kişi, önce arkadaşını kendinden fazla sever ve 'fena fil-arkadaş' olur. Arkadaşının sevgisinde 'yok' olur! Zira, kendisi yok, arkadaşı vardır. Bilahare kişi, hocasında fani olur; hocasını o kadar sever ki 'fena fiş-şeyh' makamına erer. Her nereye baksa hocasını görür; hep onu dillendirir. Allahü tealaya doğru çıkan bu makamlar (yukarı doğru çekilmeler) hep; karşılıklı muhabbetle aşılır. 
Sevgi çağlayanlarının her biri; Allahü tealaya açılan 'sevgi kapılarıdır' ve her kim bu kapılardan girerse kurtuluşa erer...
Enver Ağabey bizleri bulup, sevgi deryasına götürdü; kendisine her gelene ve sorana da  aynı 'derya'yı işaret etti. Herkes, nasibi kadar o deryadan içti; kimi bir yudum, kimi bir avuç, kimi kana kana! Kim, ne kadar sevilip, sevebilmişse, o kadar içebildi. İçilen, cennet nimeti olup, içenlere afiyet olsun! 
O sevgiyi tadan, dünyaya ve dünyadakilere dönüp bakamaz; baksa bile göremez! Hayal olan bu âlemde hayalen yaşarlar. Yani 'yaşar' gibi yaparlar. Hep ötelerin, sonsuz (namütenahi) ötelerin özlemi (iştiyakı) ile yanarlar... 
Sıddıklık makamındaki Hazreti Ebubekir, şeklen, Sevgililer sevgilisinin yananda idi ama, onun aşkıyla, hasretiyle yanıyordu. Sonsuz ötelere öylesine tutkundu ki, namaz kılarken yanındakiler, onun 'aşk ateşi' ile kavrulan ciğerinin kokusunu duyarlardı...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.