Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı
Melih Gökçek, Sabah'tan Şaban Arslan'a verdiği mülakatta 17 Aralık sürecinde Başbakan
Tayyip Erdoğan'ı yalnız bıraktıklarını
"Başbakanımdan özür diliyorum" dedi. İyi güzel de özür dilemesi gereken yalnızca Melih Gökçek mi? Onun en azından
kazanması gereken bir seçim yarışı vardı. Peki ya Başbakan'ın en zor günlerinde AVM'lerde gezip dolaşan,
"duymadım, görmedim, bilmiyorum" oynayan Bakanlar ne olacak?
Seçim anketlerinde Konda, A&G, Genar, Andy-Ar gibi şirketlerin aksine Sonar ve başındaki Hakan Bayrakçı AK Parti'nin oylarının en az 15 puan düştüğünü söyleyip durdu. Sahi Hakan Bayrakçı nerelerde, hiç göremiyorum. Âdeta sırra kadem bastı.
Yazar Mahmut Övür gibi ben de merak içindeyim. A Haber başta olmak üzere muhalefet yandaşı olmayan televizyonlara verilen yayın durdurma cezaları biliyorsunuz YSK'ya fatura edildi. Oysa kararı RTÜK veriyor, YSK da uyguluyor. Sorum şu: RTÜK üyelerini parlamentodaki siyasal partiler sayısal çoğunlukları oranında seçmediler mi? Oradaki kurul üyeleri buram buram tütenparalel kokunun sebebi mi yoksa sonucu mu? Hakikaten bilmek istiyorum.
Medyadaki tetikçilerin paralel savaşı, iktidar karşıtı odaklara lojistik destek sağlıyor. Özellikle Cengiz Çandar, Kadri Gürsel, Ceyda Karan gibi isimler ortaya attıkları kirli bilgilerle ve gördükleri geniş iç-dış destekle iktidarı köşeye sıkıştırmayı amaçlıyorlar. Star gazetesi yazarı Ardan Zentürk bu türden piyonlara dün müthiş analiziyle cevap verdi. Mutlaka okumalısınız. Seymour Hersh'ün"güvenilir kaynaklar" fiyaskolarının ilk olmadığını, "kimyasal sazanlık"ların gerçek nedenini,
bunun üzerine atlayıp malum "yazar" taifesinin nasıl ortamı
kirlettiğini, Almanya ve İngiltere'deki kimyasal silah üretimini; tek
tek yazmış. Peki, bu konudaki devlet refleksi niye zayıf? Neden Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ya da danışmanları bu tür enformatif bilgileri paylaşmazlar?
Bir olay da önceki gün yaşandı. Artık gazeteci demeye dilimin varmadığı Ceyda Karan
bilindiği gibi çok gizli Dışişleri brifinginde söylenmemiş bir sözü
"söylenmiş" gibi bir televizyon programında anlattı. Karan, "Dışişlerini cemaat değil dış istihbarat dinlemiş" dedi. Bu yalan, iktidar karşıtı medyada büyük ilgi gördü ama toplantıya katılan İsmet Berkan, Aslı Aydıntaşbaş, Nagehan Alçı ve Yıldıray Oğur gibi gazetecilerböyle bir sözün kesinlikle söylenmediğini açıkladı. Bu türden çarpıtma ve yalanlara karşı bir yaptırım olmayacak mı?
İki kadın politikacı. CHP'nin ulusalcılarından Birgül Ayman Güler, cemaati balinaların üzerine yapışıp parazit gibi yaşayan deniz kabuklularına benzetmiş ve CHP'nin cemaat yüzünden kaybettiğini söylemiş. Nur Serter ise AK Parti'nin yerel yönetimlerde başarılı olduğu için seçimi kazandığını. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da, ister inanın ister inanmayın, "AK Parti kazanmadı, biz kaybettik"
demiş. Yani demem o ki Türkiye'nin gerçek liberal solcuları ve sosyal
demokratları büyük bir ikilem içinde. Hangi CHP'yi destekleseler? Hâlâ
başörtüsüyle dertleri olan ulusalcıların CHP'sini mi, yoksa
ilkesizliğin, kirliliğin ve seviyesizliğin kol gezdiği bugünkü yönetimin
CHP'sini mi?
Unutmadan, Başbakan'ın seçimlerden önce Malezya'ya kaçacağını yumurtlayan Umut Oran. Nerede o?
17 Aralık operasyonuyla senkronize, sipariş bir gazete çıktı. Sol soslu, cemaat organizasyonu bir gazeteydi. Adını da "Karşı"
koydular. Kamyonlarla iade gelmesine rağmen cemaat tape'leriyle bol bol
basıldı. Satılmadı yani. Şimdi de kapandı. Zaten aldatıldığını anlayan
yöneticileri ve çalışanlarının çoğu da istifa etmişti. Şimdi cemaatin
yazarları "iktidar reklam verdirtmedi, onun için battı" yalanını yayıyor. İyi de kardeşim, insan sormaz mı, STV, STV Haber, Mehtap TV, Bugün TV, Kanaltürk ile Zaman ve Bugün gazetelerine reklam yağdıran şirketler başka ülkelerden mi?
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ bir söyleşide "En büyük hatalarımızdan biri, şehit cenazelerinde cenaze namazı kılmayışımızdı" demiş. Bu muydu en büyük hatanız? Neyse, burada kalsın hadi.