Kaydet
a- | +A

Av. Ramazan Erem

Anadolu topraklarını bize maddeten ve manen değerli kılan pek çok değerimiz bulunmaktadır. Bu uğurda savaş meydanlarında çarpışarak şehit ve gazi olmuş gaza ordumuz ile bu toprakları mayalayan ve “dua ordusu” olarak adlandırılan ilmiye sınıfının çektiği sıkıntı, çile ve döktükleri gözyaşını unutmamak, vatan, millet, din, devlet için serden geçen kahramanları hafızamızda daima canlı tutarak, onların genç nesiller tarafından da tanınması ve örnek alınması için daha çok gayret göstermemiz gerekir.

Bu anlamda milletimizin son dönemlerinde yetiştirdiği ve asrın mütefekkiri olarak kabul edilebilecek ilmî donanıma haiz Seyyid Ahmet Arvasi, milletimiz ve devletimiz için verdiği mücadeleyi her fırsatta genç kuşaklara da anlatmak için gereken çalışmaları yapmamız gerekiyor.

KISACA HAYATI

Bu vesile ile önce kendisini kısaca bir tanıyalım diyerek konuya başlamak gerekirse, aslen Van'ın Müküs (Bahçesaray) ilçesine bağlı Arvas (Doğanyayla) köyünden olup, babasının memuriyeti sebebiyle 15 Şubat 1932 tarihinde Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde dünyaya gelmiştir. Ailenin altı çocuğundan birincisi olan S. Ahmed Arvasî, ilköğrenimine Van'da başlayıp Doğubayazıt'ta tamamlamış, Ortaokulu Erzurum’da liseye ise Erzurum'da başlamış Erciş Öğretmen Okulu'nda bitirmiştir. 1952 yılında Konya'nın Doğanbeyli Nahiyesinde ilkokul öğretmeni olarak göreve başlayan Arvasi Hoca, yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yapmış, bu arada Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümünü de 1958 yılında tamamlayarak çeşitli eğitim enstitülerinde pedagoji öğretmenliği yapmıştır. 1978 yılında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'nden 24 arkadaşıyla birlikte siyasi sebeplerle uzaklaştırılmış olduğu için 1979 yılında emekli olmak zorunda kalmıştır. Emekli olduğu yıl Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel İdare Kurulu Üyeliğine seçilmiş, kısa bir dönem aktif siyasetin de içerisinde yer almıştır. 12 Eylül 1980 ihtilalinde birçok vatansever gibi merhum Arvasi Hoca da dönemin yargısız infaz rejiminin hukuk dışı muamelelerine maruz kalarak tutuklanmış, bir müddet Mamak zindanlarında o da diğer vatanseverler gibi bir müddet çileye maruz bırakılmıştır. Hatta burada bir de kalp krizi yaşamıştır. 1981'de serbest bırakılmıştır. Yapılan yargılama neticesinde itham edilen vakıalardan beraat etmiştir. Cezaevinden sonra çeşitli gazete ve dergilerde yazdığı makaleler, katıldığı konferans ve söyleşiler ile yazdığı kitaplarla Müslüman Türk milletinin ve gençliğinin millî ve manevi değerlerle mücehhez olarak yetişmesi, gençliğin zararlı fikir ve propagandalar karşısında savrulup gitmesinin önünde set olmaya çalışmış, sahip olduğu bilgi ve tecrübesini keskin zekâsı ve etkili kalemi ile gençlere en iyi şekilde aktarmaya çalışan bir mütefekkir olma vasfını hak kazanmıştır. Eserlerinde ortaya koyduğu Türk-İslam davasını ömrünün son anına kadar anlatmaya çalışan Arvasi Hoca, 31 Aralık 1988'de daktilosunun başında yine bir konu üzerinde düşüncelerini kaleme aldığı esnada vefat ederek, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.

Kendisini her daim rahmet ve minnetle anarak, Cenab-ı Hak’tan mekânını cennet, makamını âli eylemesini niyaz ediyoruz. Bir ömür verdiği mücadelesine ve davasına sahip çıkmayı manevi bir görev addederek, vefat yıl dönümü nedeniyle bir nebze de olsa ideallerinden bahsederek, şahsiyetini, davasını ve eserlerini genç kuşaklara aktarma adına bu yazıyı kaleme almayı düşündük.

SOYU PEYGAMBER EFENDİMİZ’E DAYANIYOR

Seyyid Ahmet Arvasi, neseben “seyyid” yani Peygamber Efendimizin mübarek soyundan gelmektedir. Kendisini[k1] her konuda yetiştirmiş bir mütefekkir olup, “Türk-İslam Ülküsü” adı ile kaleme aldığı eserlerinde ve diğer tüm yazılarında Türk milletinin ve insanlığın sorunlarına ilmî ve sosyolojik yönden çözüm önerileri sunarak, Türk-İslam medeniyetinin yeniden inşası ve cihana hâkim kılınması için son nefesine kadar mücadele etmiştir.

Mücadelesini ve eserlerindeki muradını anlayabilmek için öncelikle ismi ile hemhâl olmuş olan “Türk-İslam Ülküsü” mefhumunu anlamak gerekir. Böylece Seyyid Ahmet Arvasi’nin ‘kızılelması’nın ne olduğu daha kolay anlaşılabilir kanaatindeyiz.

NEDEN TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ?

Türk milletinin kurtuluşunu ve ayağa kalkarak İslâm'ın sancaktarlığını yapmasını Türk-İslâm Ülküsü'nde gören S. Ahmed Arvasî, Türk milliyetçilerinin bu doğrultuda öncelikli olarak yapmaları gerekenleri “Neden Türk-İslâm Ülküsü” başlıklı yazısında şöyle açıklıyor:

“Ben, İslâm imân ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâm'ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. İnanıyorum ki hem Türk hem Müslüman olmak hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız bütün tarihleri boyunca bunu denediler ve başarılı oldular. O hâlde bizler niye bu tarihî misyonumuzu yerine getirmeyelim.

Neden, şu veya bu ad altında toplanmayı değil de 'Türk-İslâm Ülküsü'ne bağlanmayı savunuyoruz? Biz iddia ediyoruz ki, emperyalizm, Türk ve İslâm dünyasını yutmak için en az iki asırdan beri korkunç bir tertibin içindedir. Bir taraftan kültür emperyalizmi ile vatan çocuklarını din ve milliyetine yabancılaştırarak kendi emellerine hizmet edecek kadrolar hazırlamakta, diğer taraftan din ve milliyet duygularını, her şeye rağmen terk etmeyen çocuklarımızı da birbirine düşürmeyi planlamaktadır.

Düşman, karşısındaki güçleri parçalayarak, onları birbirine düşürerek, kolay yutulur lokmalar durumuna sokmak ister. Meselâ, sanki bir insan hem dindar hem milliyetçi hem medeniyetçi olamazmış gibi, bu değerleri birbirine zıt programlar durumuna sokarak, hiç yoktan çatışan güçler meydana getirir. Bu oyunlarını, o kadar ustaca plânlarlar ki, tertiplerini anlamak için bazen olayların üzerinden elli veya yüz yıl geçmesi gerekiyor.

O hâlde, Türk milliyetçisine düşen iş, bütün varlığı ile bu oyunu bozmak olmalıdır. Bu ülkede, sunî olarak güya ‘Türkçü’ ve güya ‘İslamcı’ cepheler meydana getirmek isteyen hain ve kahpe oyunların karşısına, bir Müslüman Türk olarak ve tarihine yaraşır biçimde çıkmalıdır.

Bunun için, Türk-İslâm kültürüne, Türk-İslâm medeniyetine, Türk-İslâm Ülküsü'ne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslâm aşk ve aksiyonuna sahip, Türklüğü bedeni, İslâmiyet'i ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan, dünya Türklüğü'nün, İslâm dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka çâremiz yoktur.”

Arvasi, böylece Türk-İslam Ülküsü idealinin anlam ve ruhunu ortaya koymuştur.

GENEL DEĞERLENDİRME

Seyyid Ahmet Arvasi’nin kaleme aldığı “Türk-İslam Ülküsü” (1. Cilt) adlı eseri okunduğunda, Türk milletinin tarihî ve kültürel mirasını, İslam'ın evrensel değerleriyle birleştirerek, dönemin içerisinde bulunduğu buhranlı yıllarda Türk gençliğinin millî ve manevi kimlik inşasında önemli bir rol oynadığı anlaşılmaktadır.

Eserlerinde, Türk milliyetçiliği anlayışı ile İslamiyetin iman ve itikat esaslarını birlikte ele alarak, İslam'ın Türk kültürü üzerindeki etkilerini, Türk-İslam medeniyetinin temel prensiplerini sosyolojik ve ilmî bir gerçeklikle açıklamıştır.

Türk tarihinin önemli dönüm noktalarını, Türklerin İslam’a geçiş sürecini, İslam'ın Türk kültürüyle bütünleşmesini, Türklerin İslam dünyasındaki yeri ve Türk-İslam medeniyetinin yükselişi gibi konuları sosyolojik bir gerçeklikle ele alarak, Türk toplumunun karşılaştığı sorunlara da Türk-İslam değerleri referans alınarak çözüm önerileri sunularak, nihayetinde Türk milletine, millî kültürel kimliği hatırlatılarak, İslam'ın evrensel değerleriyle bütünleşmiş bir millet geleceğini inşa etmenin arzulandığı görülmektedir.

Bu sebeple, Türk-İslam Ülküsü'nün temel değerlerini anlamak için Seyyid Ahmet Arvasi tarafından kaleme alınan eserlerin birinci başvuru kaynağı olarak kabul edilmesi gerektiği söylense herhâlde konu abartılmış olmaz, bilakis hakkı teslim edilmiş olur.

Türk milletinin birlik ve beraberliğini güçlendirecek ve Türk toplumunun geleceğine ışık tutacak bir yaklaşım ile hazırlanan eserleri, bugün olduğu gibi yarınlarımızda da Türk gençliğinin millî ve manevi değerlere sahip çıkması, millî tarih bilinciyle donanması ve geleceğe umutla bakması için rehber alınabilecek değerler olduğu kuşkusuzdur.

Bu nedenle Seyyid Ahmet Arvasi gibi mümtaz şahsiyetlerin mücadelesine, davasına ve eserlerine sahip çıkarak, bu değerlerimizi genç nesillere ve kuşaklara tanıtarak unutulmamaları için mücadele etmek kendisini seven ve değer veren hepimiz için millî ve vicdani bir sorumluluktur.

SEYYİD AHMET ARVASİ’YE GÖRE EMPERYALİZM SADECE BATI EMPERYALİZMİNDEN İBARET DEĞİLDİR

Türk milletinin bünyesine uygun fikri ve içtimai ideolojinin, İslam inanç ve ahlakı ile Türk töresine dayalı Türk-İslam ülküsü olması gerektiğine inanarak, bu ülkü ve ideal çerçevesinde Marksizm ve liberalizm gibi yabancı ideolojilere ilmî yöntemlerle reddiyeler yaparak, muhalif bir duruş sergilemiş olan Arvasi, emperyalizmi de mücadele edilmesi gereken önemli bir tehlike olarak tanımlamıştır. Seyyid Ahmet Arvasi emperyalizmi, sadece Batı emperyalizminden ibaret görmemiş, İran ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin de emperyalist hedefleri olduğunu belirterek, Müslüman Türk toplumu için İran ve Suudi Arabistan emperyalizmini de dikkat edilmesi gereken önemli bir tehlike olarak görmüştür.

Tarihine ve tarihî şahsiyetlere sahip çıkılmasının önemine işaret edip İslam’la şereflenen ilk Türk hakanı olan Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın ismini yaymak ve asla unutturulmamasını tavsiye ederek, “Türkler 11. yüzyıldan itibaren İslam dünyasının siyasi lideri oldu. Tuğrul Bey ‘Sultanül Müslimin’ ilan edildi. 16. Yüzyılda da Yavuz Sultan Selim Han ile de Resül-ü Ekrem’in ‘halifesi’ yani kutlu vekili olmakla şereflendiler. Nihayet, Türk, İslam ile o derece kaynaştı ki, Avrupalı, İslamiyete ‘Türk’ün Dini’ demeye başladı. Türklüğün İslam âlemine ve medeniyetine büyük hizmetleri olmuştur. Hizmetin siyasi ve askerî yönü yanında bizzat din hayatına olan yardımı çok önemlidir. Türk dünyasında, İmam-ı Azamlar, İmam-ı Matüridiler, İmam-ı Buhariler, büyük mutasavvıf Ahmed Yeseviler, İmam-ı Gazaliler, Nizam-ül Mülkler, Mevlânalar, Yunuslar, Hocazade Efendiler, İmam-ı Birgiviler, Ahmed Cevdetler… gibi din uluları yetişerek, kitaplığımıza binlerce cilt değerli eserler kazandırdılar, yeni ihtiyaçlara, yüce dinimizi mecrasından saptırmadan, çözüm yolları buldular, devletimizi ve milletimizi ‘devrin en ilerisine çıkarmayı’ başardılar. Türkler, İslam’a hizmet eden en büyük millet olma sıfatını hak etmişlerdir. Peygamberimizden ve yüce ‘sahabi kadrosundan’ sonra, bu sıfatı gerçekten Türk milletinin hakkıdır. Bugün yukarıda adlarını saydığımız, büyük cedlerimizin kitapları, kitaplıklarda küflenirken ve genç nesiller, çeşitli tertiplerle bu kitapları okumak ve anlamak imkânlarından mahkûm edilmişken, piyasada ne idüğü belirsiz kişilerin kitap ve yazıları dolaşmaktadır. Sanki Türk milleti yeni ‘ihtida etmiş’ (yeni Müslüman olmuş) gibi ‘nevzuhur’ sahte müctehidlerin kitapları genç nesillerin ellerine veriliyor. Maalesef Ülkemizde İbn-i Teymiyye, Abdulvahab gibi bidat ehlinin fikirleri, Farmason Cemaleddin-i Afgani, Muhammed Abduh’un görüşleri yine masonların kontrolünde bulunduğunu önceden bildirdiğimiz ‘Müslüman Kardeşler’ teşkilatına bağlı yazarların kitapları veya İran’dan kaynaklanan ‘Fars Emperyalizmine’ ait eserler ‘din adına’ okunmaktadır.

Ecdadımızın meydana getirdiği eserler, yalnız Türk dünyasına değil, bütün İslam dünyasına, İslamiyet’i yeni baştan ve dosdoğru öğretecek temiz ve berrak kaynaklar durumundadır ve ne yazık ki gözlere ve dimağa kapalıdır” ifadelerini kullanmıştır. Arvasi, Türk-İslam medeniyetine zararlı, bozucu, yıkıcı emperyal düşüncelerin farkında olunmasının, Türk-İslam medeniyetine sahip çıkılmasının lüzumunu ifade etmiştir.

MİLLÎ KİMLİK VE MİLLÎ ŞUURUN İNŞASI

Ortaya koyduğu eserlere bakıldığında ülkenin en buhranlı yılları olan 1970-1980 döneminde gençliğin zayi olmaması için kendisini âdeta bu milletin hizmetine adamış olduğu, bu uğurda çeşitli çile ve sıkıntılara katlandığı, zamanın yargısız ve insafsız idare anlayışının zulmüne de maruz kalarak, cezaevi ve işkence gibi can acıtan muamelelere maruz kaldığı, her şartta toplumun kanayan yaralarına sosyolojik bir gerçeklik ile tahliller yaparak, çözüm önerileri sunmaya çalıştığı, kaleme aldığı kitap, yazı ve makaleleri ile millî ve manevi değerlerin yeniden inşası için farkındalık oluşturmaya çalıştığı müşahede edilmektedir.

Seyyid Ahmet Arvasi, arzu ettiği ülküsüne kavuşturacak anlayış ve metodolojiyi fert, grup, aile, millet ve devlet özelinde millî ve manevi değerlerin özümsenerek içselleştirilerek, ilim, amel ve ihlas ile temellendirilip bireyin, ailenin, toplumun ve devletin her kademesinde sistematik bir anlayışla birlikte içtimai hayatımızda icra edilmesi ile mümkün olacağına inanır ki bu tespitinde son derece haklıdır. Zira, kişi inandığı doğruları gibi yaşamaz ise bir müddet sonra yaşadığını doğru görmeye başlar, gerçek doğrulardan uzaklaşır.

“İÇTİMAİ IRK GERÇEĞİ”Nİ BENİMSEYEREK, MİLLETİN GÜÇLENDİRİLECEĞİNE İNANIR

“Türk-İslam Ülküsü” eserinin 1. cildinde; “İçtimai Irk Gerçeği?” başlığı altında yaptığı açıklama ile biyolojik ırkçılığı reddederken “içtimai ırk” gerçeğinin inkâr ve ihmal edilmemesi ve hatta “Türk İçtimai Irkı”nın geliştirilmesi gerektiğini Savunur.

“Türk-İslam Ülküsü” eserinde bu hususla alakalı değerlendirmesinde, “İslamiyet, biyolojik ırk gerçeğine parmak basar ve fakat ırk üstünlüğü iddialarını, ‘posa ırkçılığını’ reddeder. İnsanların “Allah yanında en şerefli olanını takva’da (Allah ve Resulüne iman ve hizmet ölçüsünde) ileri olmak ile tayin eder. (Kur’ân-ı kerim Hucurat süresi, ayet:13) Öte yandan yüce ve mukaddes kitabımızda, Fatr Suresi,27. ve 28 ayetlerinde bütün canlılar gibi insanlardan da yine renkleri böyle çeşitli olanların var olduğunun yer aldığını belirterek, bu konuda ilim adamlarını Allah’tan korkmaya davet eder.

Bütün bunlarla beraber, milletlerin hayatında önemli bir yer tuttuğuna şahit olduğumuz ve sosyolojinin ‘içtimai ırk’ olarak ele aldığı ve ‘biyolojik ırkçılıktan’ tamamen ayrı diğer bir gerçek vardır. Türk milliyetçiliği, politikasını ‘biyolojik ırkçılık’ üzerine kurmayı reddetmekle beraber ‘içtimai ırk’ gerçeğini inkâr ve ihmal etmemelidir” diyerek, içtimai ırk kavramının mahzurlu olmadığını savunur.

BURAYA KADAR OKUNDU…

Nedir “içtimai ırk?” diyerek yaptığı açıklamada şunları ifade eder: İçtimai ırk biyolojinin konusu değildir, sosyolojinin konusudur. Bir milleti teşkil eden fertlerin, ailelerin, sınıf ve tabakaların “soy birliği şuuru” dur. Ortak bir şuur tarzında belirlenen “mensubiyet duygusunun” soy ve kan birliği şuuru biçiminde de duyulmasıdır. Sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bütünleşmelerden, sosyolojik bir zaruret olarak zamanla bir içtimai ırk doğar. Aynı sosyal yapı içinde, çeşitli sebeplerle, bir diğerine kız alıp vermeyen gruplar var ise, bunlar birer küçük dar bölge ve küçük bir etnik yapı olmada ısrar ediyorsa, tipik bir içtimai ırkın doğması güçleşir. Ülkemizde aynı dine mensubiyet ve aynı kökten gelme şuuru sebebi ile kız alıp verme kolaylaşmış bulunduğundan ülke çapında sosyal temaslar gittikçe artmakta olduğundan Türk İçtimai ırkı tarih içinde ve kolayca teşekkül etmiş bulunmakta ve gittikçe de kuvvetlenmektedir.

Bütün bu ve diğer sebeplerden dolayı, bir Fransız, bir İngiliz, bir Alman, bir Rus, bir Çinli, bir Japon tipi teşekkül ettiği gibi bir Türk tipi de teşekkül etmiştir.

TÜRK İÇTİMAİ IRKININ GELİŞTİRİLMESİ GEREKLİLİĞİNİ SAVUNUR

Seyyid Ahmet Arvasi’ye göre “Siyasi istismarlara fırsat vermemek şartı ile İçtimai Irk bir vakıa olarak değerlendirilebilir, Türk tipini korumak ve geliştirmek için, çok uzak coğrafi alanlara dağılmış Türk çocuklarını birbirleri ile evlenmeye teşvik etmeli, birbirleri ile evlenmeye özendirici tedbirler alınmalı, Türk içtimai ırkı, kan ve soy birliği şuuru ile güçlendirilmelidir. Öten yandan, yabancı milletlerin kız ve oğulları ile evlenmenin teşviki önlenmeli, bu konuda kamuoyu uyanık tutulmalıdır. Başka ırklara düşmanlık duygularının hiç şüphesiz sapıklık olduğunu, Kur’ân-ı kerime göre (Renklerimizin birbirine uymaması Allah’ın âyetlerindendir) [Er-Rum, âyet: 22] diyerek yaptığı açıklamalar ile Türk içtimai ırkını benimser, sever ve sevdirirken Türk milletine mensup gençleri ailesini de bu espri içinde kurmaya çalışması gerektiğini tavsiye eder.

Seyyid Ahmet Arvasi “Türk içtimai ırkı içinde eriyen, asırlarca kız alıp vererek Türk içtimai ırkına katılan, Türk tarih, kültür ve ülküsünü benimseyen, gönlünde başka bir milletin özlemini taşımayan, Türk devlet ve milleti ile kader birliği eden herkes Türk’tür” diyerek, yaptığı Türk tanımı ile sosyolojik bir gerçek olan içtimai ırk kavramının millet için birleştirici olduğuna milleti ve devleti güçlendireceğine inanır.

BÜTÜN FERT, ZÜMRE, TABAKA VE SINIFLARI BİRBİRİNE BAĞLAYAN HARCIN MİLLÎ ŞUUR OLDUĞUNA İNANIR

Bütün fert, zümre, tabaka ve sınıfları birbirine bağlayan harcın millî şuur olduğunu ifade eder. Bu harcın kuvveti oranında fertler, zümreler, tabakalar ve sınıflar “millî huzur ve refahtan” pay alırlar. Bu harcın zayıfladığı milletlerde ve devletlerde grubun çözüleceğini, egoizmin artacağını, sosyal yalnızlıklar ve adaletsizliklerin çoğalarak, Milletin kendi içinde “düşman kamplara” bölünerek, millî devletin zayıflayacağını” vurgular.

MİLLÎ ŞUURUN ANCAK ONA TECAVÜZE KALKIŞILDIĞI ZAMAN ANLAŞILACAĞINI İFADE EDER

Seyyid Ahmet Arvasi’ye göre “Millet ve milliyet gerçeğini inkâr ve ihmal eden akım ve hareketlerin, millet ve milliyet gerçeğinin sert tokadını yediklerini ve bunlara ters düşen teori ve aksiyonlar gerileyip yok olurlar. Bütün beynelmilelci (internationalist) akımların, milliyetçilik gerçeği karşısında yenik düştüklerini ve yenik düşeceklerini, millî şuurun gücü, ancak ona tecavüze kalkışıldığı zaman anlaşılacağı, bu sebepten (internationalist)lerin milliyetçiliğe doğrudan doğruya saldıramadıkları zaman, o milletin samimi milliyetçilerini lekeleyerek bertaraf etmeye çalıştıklarını” belirterek, toplu m içinde riyakarca demagojilerle kendilerini gizlemeye çalışan bu düşmanların farkında olunmasını tavsiye ederek, millî şuur ve milliyetçiliğin önemine işaret eder.

MİLLETE YABANCILAŞMA NE DEMEKTİR?

“Kendi menfaatini, milletin menfaati içinde bulamayan fert ve zümreler, o milletin kaderini paylaşamayacaklarından o millete yabancılaşmış olarak telakki edilmelidirler. Milletimiz zarar ederken “kâr edenler” veya menfaat umanlar bizden değildir. Milletimiz aleyhine gelişen durumlar, eğer bizim ferdi ve zümrevi çıkarlarımızı zedelemiyorsa, biz o milletin dışında kalmışız demektir. Türk-İslam ülküsü anlayışına göre, Türk devlet ve milletinin uğrayacağı bir zarar bizzat kişinin kendi zararıdır. Türk milliyetçisi, kendi milletinin ve devletinin menfaatlerini kendi menfaatlerinden ayıramaz ve ondan çok daha üstün tutamaz. Millî menfaatler, her zaman ferdi ve zümrevi menfaatlerin üstünde tutulmalıdır. Aksi hâlde, ferdi ve zümrevi “egoizm” şımarır, cemiyet çözülür, devlet ve millet iç çatışmalara düşerek, zaafa uğrar, bu durum bütün fert ve zümrenin zarara uğramasına yol açar” diyerek bireyin millî sorumluluğuna mükemmel bir bakış açısı geliştirir.

ÜLKEMİZDE OYNANAN OYUNLAR?

Arvasi “Süper devletler veya uluslararası şirketler, beşinci kol faaliyetleri ile millî devletleri iç savaşlarla parçalama konusunda hayli başarılı olmaktadırlar. Bir milletin tarihî düşmanları, çeşitli tertip ve propagandalarla kendilerini dost göstermeye çalışırken, millet çocuklarını birbirine düşman ilan edebilirler. Kısacası milletlerarası savaş, kendini ‘sınıflararası savaşlar’ ile gizlemeye çalışabilir ve çalışmaktadır. Ülkemizdeki oyunlar da bundan başkası değildir. Kızıl ve kara süper devletler, bilhassa fukara ülkelerde bu oyunu çok trajik bir biçimde tezgâhlamaktadırlar. Böylece kapitalist ve komünist emperyalistler, kaç millî devleti, kuzey-güney, yahut doğu-batı diye parçalayarak aralarında paylaştılar” diyerek, “sınıflar arası savaş” perdesi arkasında oynanan “milletlerarası savaş” ile mücadele edebilmek için milleti “Türk-İslam Ülküsü” etrafında toplayarak “çağların üstünden aşarak” ‘Büyük Türkiye’yi kurma davasına destek olmak gerektiğini savunur. Böylece tehlikeleri bertaraf ederek, içtimai millet ve millî şuur etrafında kenetlen bir Türk-İslam medeniyeti inşasını arzular.

MİLLÎ DEVLET VE SINIFLAR ARASI DENGE NASIL OLMALIDIR?

Türk İslam ülküsü devlet anlayışına göre; “… Devlet ve onun icra gücü olan hükûmetler, teşrii gücü olan meclisler ve kazai (yargı) gücü olan mahkemeler, asla bir sınıf ve zümrenin tekelinde ve kontrolünde olamaz. Bunlar Türk milleti adına hareket etmek zorunda olan ve millî vicdanında yatan mukaddes ölçülere bağlı millî müessesedir. Millî devlet; Türk-İslam ülküsü, bütün Türk gençliğini bir tek vücut hâlinde millî tarih, millî kültür ve millî ülküler etrafında toplayan, Türklüğün ümidi olarak onu maddi ve manevi himayeye mazhar kılacak ruh ve beden sağlığı içinde gelişmesine yardım eden şuurlu bir harekettir. Asla unutulmamalıdır ki, gençliğimize biz sahip çıkmazsak, onları biz maddeten ve manen himaye ederek gözümüz gibi korumazsak onlara ‘gayrimeşru güçler’ ve ‘hain emeller’ sahip çıkar. Bu hem gençliğimizin hem de milletçe yarınımızın tehlikeye atılması demek olur” diyerek, “Millî devlet” anlayışı içinde gençliğe sahip çıkılmasının önemine vurgu yapar.

Nitekim, mazimizde yaşanan ve neticesi darbe ve ihtilallere kadar giden siyasi olaylar ile 15 Temmuz gibi hadiselerden -yakın tarihimize kadar- bu tavsiye doğrultusunda politika izlenmediği için gençliğimizin birtakım küresel oyuncuların kıskacına düşürüldüğü, millî ve manevi değerlerinden uzaklaştırılarak zihin dünyalarının tahrif edilmiş olduğu acı gerçeğini yaşamış bulunmaktayız. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun “Bizim tarlayı haberimiz olmadan sürmüşler” sözü ile anlatmak istediği acı gerçek de bu olsa gerektir.

TÜRK MİLLETİ ARASINDA AYRIM GÖZETİLMEKSİZİN İDARE ETMENİN ÖNEMİNİ SAVUNUR.

Türk tarihinin, hakanları bile töre ve kanunlarla, din ve ahlakla kontrol altına aldığını, Türk-İslam kültür ve medeniyetinin “şakuli” ve “ufki” manada sosyal hareketliliği daima teşvik ettiğini ifade ederek, kendi yurdunda, kendi tarihine, kültürüne, ülküsüne ve millî mukaddesatına bağlı Türkoğlu’nun gelişme yollarını kapamaya ve tıkamaya çalışmanın cinnet olacağını vurgulayarak Türk Milleti arasında ayrım gözetilmeksizin idare etmenin gerekliliğine, cemiyetin en alt tabakasından en üst tabakasına çıkış imkânının en geniş manada sağlanmasının önem ve gerekliliğine vurgu yapar.

“Türk-İslam Ülküsünde sadece bir sınıf ve zümrenin değil, bir milletin, Türklük şuur ve vakarı ile İslam iman, ahlak, aşk ve aksiyonu ile teşkilatlanması demektir. Bütün bir millet için huzur, güven, adalet ve refah temin etmek amaçlanır” diyerek millî şuur ve ahlak içerisinde milleti kucaklamanın önemi anlatılır.

MİLLÎ KİMLİĞİ OLAN FERT VE GRUPLARIN GÜÇLENDİRİLMESİNİN GEREKLİLİĞİNİ SAVUNUR.

“Güçlü insan grupları, güçlü şahsiyetlere muhtaçtır. Bu sebepten, ‘grup’, ‘şahsiyeti’ inkâr etmek, eritip tüketmek yerine onlara güç sağlanmalıdır. Orijinal şahsiyetlerin doğup gelişmesi için imkân ve fırsat hazırlanmalıdır. Bunun için de ‘hürriyet’ ile ‘millî kültür değerlerinin’ fertlere birlikte verilmesi, bu suretle hem ferdi gücün hem de içtimai gücün şahsiyette bütünleşmesi sağlanmalıdır” diyerek, millî kimliği olan fert ve grupların çoğalması için toplumun tüm kesimlerinin kucaklanması gerekliliğine inanır.

ÇOCUKLARIMIZA TÜRK VE İSLAM TARİHİNİN KAHRAMANLARI MUTLAKA ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMELİDİR

Seyyid Ahmet Arvasi’ye göre; psikolojik bir zaruret olarak çocuklar ve gençler, kendilerine “örnek olacak şahsiyetler” ararlar. “Siz, onlara gerekli örnekleri vermezseniz, onlar, kendilerine örnek kişileri bulacaklardır. Kendilerine örnek seçtikleri bu kişiler çok tehlikeli veya menfi kişiler veya zümreler de olabilir. Bu açıdan bakılınca, genç nesiller, bu konuda büyüklerinin yardımlarına gerçekten muhtaç bulunuyorlar. Bu sebepten, okullarımızda ve evlerimizde, genç nesillere, Türk ve İslam tarihinin her konuda başarılı olmuş kahramanları mutlaka örnek olarak gösterilmelidir. Kendi tarihi ve kültürünün kahramanlarından mahrum bırakılan nesiller yalnız menfi tiplerin hayranı olmak tehlikesi ile karşılaşmazlar, yabancı ve emperyalist ülkelerin propaganda ve telkinlerine kapılarak, iğrenç, kızıl ve kara emperyalizmin kanlı diktatörlerine hayran kılınabilirler” diyerek, Orijinal bir şahsiyetin doğması için, genç nesillere müsbet ve yüce şahsiyetlerin iyi tanıtılarak onların gençler tarafından rol model alınmaları için gayret gösterilmesinin önemine vurgu yapar.

SEYYİD AHMET ARVASİ’YE GÖRE ÖRNEK BİR BİREY TANIMI

“Türk-İslam Ülküsü hem şahsiyetçi ve hem de milliyetçi karakterde bir aksiyon hareketidir” diyerek, hem hürriyetin değerini takdir eder hem de şahsiyetlerin millî kültür ve medeniyete yabancılaşmasını önler. Hürriyet içinde güçlü şahsiyetlerin doğmasını isterken, milletin dağılıp yok olmasını, anarşiye düşmesini isteyenlere fırsat vermez. Türk-İslam Ülküsü için, “ferdin şahsiyeti” kadar, “milletin şahsiyeti” de önemlidir. Grubun çözülmesine varan “ferdiyetçiliğin” ve şahsiyetleri boğan ve sürüleştiren bir “aşırı toplumculuğun” tehlikeleri ortadadır. İnsan, hiçbir zaman, tek başına yaşayan vahşi ve egoist bir canavar ve kovan içinde eriyen bir “amele arı” olmamıştır ve olmamalıdır” tespiti ile fert ve grup dengesinin ölçülülük içinde korunmasına ve şahsiyetin muhafaza ve geliştirilmesinin önemine vurgu yapar.

TÜRK-İSLAM KÜLTÜR VE MEDENİYETİNİN AİLE TİPİNE SAHİP ÇIKILMASINI TAVSİYE EDER

Dinimize göre, insanlık aile ile başlar, Yüce Kitabımız Kur’ân-ı kerime göre bu aile bir erkek bir kadından ibarettir. İslam dini sosyolojisini aile üzerine kurar. Doğrudan doğruya aile müessesesini yıkmayı hedef alan, mukaddes nikâh müessesesini küçümseyen, gayri ahlaki fiil ve hayat tarzını özgürlük diyerek reklam eden yıkıcı faaliyetlerin farkında olunmasını, Türk-İslam kültür ve medeniyetinin yoğurduğu aile tipine sahip çıkılmasını şiddetle tavsiye eder.

“Aile, sadece iki kişinin kendi mutlulukları için yaptıkları bir akitten ibaret değildir. Topluma ve millete karşı belli sosyal fonksiyonları yerine getirmek üzere bir vazife ve sorumluluk yüklenmek demektir. Ailenin mutluluğu ve sosyal hayatın huzuru aileleri teşkil eden kadın ve erkeğin bu vazife ve sorumluluk duyguları oranında gerçekleşecektir” diyerek, bu şuurda ailelerin tesis edilmesinin önemine vurgu yapar.

Ailelerin beden ve ruh sağlığı yerinde olan nesiller üretmek zorunda olduklarını, millî kültürün, millî ülkülerin ve millî tarihin temel değerlerini genç nesillere aktarmak gayreti içinde olmaları gerektiğini, ailenin bu fonksiyonlarını başarı ile yürütebilmesi için de devlet tarafından ailenin desteklenmesi lazım geldiğini söyler.

“Aksi hâlde, ailenin zayıflaması oranında, cemiyette “cinsiyet motifi” mecrasından çıkmakta, çeşitli sapıklık ve zührevi hastalıklar ve suçlar artmakta, mutluluğu serserilikte, anarşide, alkolizmde ve uyuşturucu maddelerde arayana nesiller sosyal yapıyı kanser gibi sarmakta” diyerek, bu hususların bugün tarafsız ilim adamlarınca da ısrarla belirtildiğini, ailenin yeniden güçlendirilerek, “annenin korunması”, çocukların annenin şefkat ve ihtimamından uzak düşürülmemesi gerekliliğini ısrarla savunduklarını” belirterek, ailenin korunmasının cemiyetin geleceği için çok önemli bir vazife olduğunu anlatır.

ANNELERİN İNSANLIĞA YAPABİLECEKLERİ EN BÜYÜK HİZMETİN “ANNELİK” OLDUĞUNU AÇIKLAR

Bir Fransız atasözünde “Büyük adamlar, büyük kadınların eseridir” denildiğini aktararak “annelik” kavramının önemine vurgu yapar. Psikologların, anne sevgi ve ihtimamından mahrum kalan çocukların hem yaşama şanslarının azaldığını hem de ruh sağlığı bakımından tehlikeli gelişmelere maruz kaldıklarını savunduklarını belirterek, annelerin, insanlığa yapabilecekleri en büyük hizmetinin “annelik” olduğunu vurgular. Onların, bu vazifelerinden uzaklaştırılmaması ve fakat bu işlerini en iyi başaracak biçimde eğitilmeleri gerektiğini söyler.

Ömrünün son anına kadar Türk-İslâm kültürüne, medeniyetine, Türk-İslâm Ülküsüne bağlı, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan, dünya Türklüğü’nün, İslâm dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekte ideali için çırpınmış bir mütefekkir olarak, geride bizler için okunup istifade edilebilecek “Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz”, “Doğu Anadolu Gerçeği”, “Eğitim Sosyolojisi”, “Kendini Arayan İnsan”, “İnsan ve İnsan Ötesi”, “Türk-İslam Ülküsü”, “Size Sesleniyorum”, “Hasbihâl”, “İlm-i Hâl”, “Emperyalizmin Oyunları”, “İlmî Tavır ve Ötesi”, “İnsanın Yalnızlığı” ve “Kadın Erkek Üzerine” gibi çok kıymetli eserler bırakmıştır.

Bu kadar güzide eserler bırakan mütefekkirimizi genç nesillerimize anlatmak ve eserlerini anlamalarını sağlamak herhâlde devlet ve millet için millî bir sorumluluk olsa gerek…

.....

Vefat yıl dönümü vesilesiyle Seyyid Ahmet Arvasi’yi rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.

ÖNE ÇIKANLAR