Mehmed Pehlivan, Yusuf'un ayak bileğini yakalamıştı, ama faydasızdı. Yusuf, ensesinden bastırıp kasnağından çekerek Mehmed'i şak kündesiyle çevirmeğe başlamıştı. Mehmed, kurtulmak için çırpınıyordu ama neticesizdi. Yusuf'un pençeleri demir gibiydi. Son bir gayretle Mehmed'i tamamen çevirip sırt üstü çimlerin üstüne attı. Arkasından da galibiyet temennasını çaktı. Mehmed, su götürmez, itiraz edilmez bir şekilde sırt üstü yenilmiş, davul zurnalar susmuştu. Köylüleri hemen çayıra koşup Yusuf'un etrafını almışlardı. Yusuf, onları durdurdu. Mehmed Pehlivan'ı elinden tutarak ayağa kaldırdı, kucaklayıp, şöyle bir tarttı, Mehmed'in de kendisini kucaklamasını bekledi, ancak Mehmed, sırtını dönmüş gidiyordu. Tecrübeli cazgır hemen duruma müdahale etti, eğer Mehmed, çayırdan kırgın ayrılırsa kırgınlık iki köy arasına yayılıp istenilmeyen şeyler doğabilirdi. Kel Mehmed'e seslendi: -Mehmed! Gel buraya. Üzülme bre! Pelvanlıkta küsmek var mı? Yenildiğin Urus gavuru değil ya. Bugün yenildin, yarın yenersin, pelvanlık bu. Hem sen hem de Yusuf, her ikiniz de çok büyük pelvan olcaksınız. Bunu laf olsun diye sülemiyorum. 50 yıllık cazgır olarak söylüyorum. Yusuf'la birbirinize sayip çıkın. Adi şimdi Yusuf'u kucakla da helalleşin. Ölümlü dünya, kim ölür kim kalır, belli mi olur? Cazgır'ın sözleri, Mehmed'in hemşehrileri önünde yenilmekten doğan kırgınlığı alıp götürmüştü. Boynunu büktü, Yusuf'u kucaklayıp kaldırdı böylece helalleşmiş oldular. Mehmed, üzgün vaziyette çayırı terketti. Köylüleri de üzgündü: -Te be Mehmed. Nası yenildin üle. Epten de gevşekmişsin be. -A be bizi Karalar köylüleri karşısında irezil ettin. -Üle demeyin ba. Bizim Mehmed iyiydi ama, Yusuf çok zorluydu. Yusuf da babasına ve ustasına doğru yürüdü, Yusuf'un kendilerine doğru geldiğini gören köylüleri iyice coştu: -Afferin Yusuf saa. Nası bi pelvan olduğunu gösterdin. -Bizi utandırmadıın gibi Allah da seni utandırmasın. Bu arada Karalar köylüleri, ellerindeki mendilleri sallıyarak, Oluklu köylülerine sataşmaktan geri durmuyorlardı: -Eyy mendil ilazım mı ba! -Mendillerimiz çok kalitelir ha. İki saat ağlasanız gözyaşınız belli olmaz. -Kaçmak için eşek de gönderelim mi? Oluklu köylüleri de cevap vermeğe başlayınca ortalık kızışır gibi oldu ve araya hemen düğün sahibi ile yaşlılar girdi, iki taraf da yatıştırıldı. Karalar köylüleri bir anda Yusuf'un etrafını kuşatmışlardı. Tebrik etmek için yarışıyorlardı. Ellerinden zor kurtulan Yusuf, hemen babasının ve ustasının bulunduğu yere geldi. Önce babasının elini öpmek istedi, ancak babası vermedi, Yusuf şaşırmıştı, babası yine niye kızmıştı? Babasının, "Oğlum, önce ustanın elini öp, hak onundur" cevabıyla rahatladı. Hüküm vermekte acele etmemek gerektiğini bir daha yakından anladı. İsmail Ağa'nın bu ince davranışı, Yusuf'un ustasını kendisine dünyalar verilmiş gibi sevindirmişti o da Yusuf'u, "Evladım ilk hak babanındır" diyerek babasına yolladı. Yusuf, iki arada kalmıştı. Ne yapsın bilemedi. Ancak, İsmail Ağa, bastırınca zorla da olsa ilk önce ustasının elini öptü sonra da babasının. Ustası, Yusuf'un kulağını yakaladı, Yusuf'un eli ayağına dolaştı, ustası kulağına niçin yapışmıştı? Devamı yarın