Çok çalışıp gayret etmek

A -
A +

Ahmet, minderin ortasında Jürinin kararını bekliyordu. Jüri, hakeme ısrarla güreşi tekrar başlatmak için düdük çalıp çalmadığını soruyordu. Ahmet, sessizdi. Ama sessiz kalmayıp sesini yükseltenler vardı. Bunlar, bir iken üç, üç iken beş, beş iken on, yüz ve bin oldular. Ahmet'i çok sevenler bu haksızlığa razı gelmedi. Evet, güreşin başında büyük bir tezahüratla Pons'u destekleyen Fransız seyirciler, Ahmet'e yapılan muameleye isyan ettiler. Ortalık kırılıyor, Pons'un mindere dönmesi, güreşin tekrar başlamasını istiyordu. Ahmet, teşekkür manasında seyirciyi selamladı. Bu, seyircileri iyice ateşledi. Sahaya, şişeler, şemsiyeler yağmağa başladı. Jüri, hakemin kesin olarak düdük çaldım diyememesi üzerine, güreşin devam etmesi yönünde karar verdi. Seyirciler, bu kararı alkışladılar. Biraz sonra, Pons, mindere döndü ve kendi seyircisi tarafından yuhalandı. Güreş, tekrar başladı. Seyircinin kendisini yuhalaması ve Ahmet'i desteklemesi Pons'u çok kızdırmıştı. Güreşmiyor, döğüşüyordu. Elense atar gibi göstererek yumruk atıyor, hakem de buna ses çıkarmıyordu. Ahmet ise hiçbir şey yokmuş gibi güreşe devam ediyordu. Ahmet, Pons'a, elense öyle değil böyle atılır diyerek öyle bir elense çekti ki, Pons, o iri vücuduna rağmen ayakta duramadı, mindere düştü. Ahmet de fırsatı kaçırmayarak Pons'u bastırdı. Hemen, kolunu rakibinin koltuk altından sokarak elini ensesine getirmek suretiyle tek kle oyunu almağa girişti. Pons'un karşı koymasına rağmen, oyunu aldı. Yüklenmeğe başladı. Ancak, bütün uğraşmasına rağmen, çeviremedi. Arada büyük kilo farkı vardı. Pons, 130 kiloya yakındı, boyu da 1.95 civarındaydı. Ahmet ise 100 kilo ağırlığında ve 1.80 boydaydı. Ahmet, bir müddet zorlayıp da Pons'u çeviremeyince bıraktı. "Hayda bre Pons" diyerek ayağa fırladı. Ahmet'in bu hareketi seyircileri coşturdu. Güreşin 50. dakikası dolarken, Ahmet, Pons'u beş defa yere indirmiş, Pons ise ancak bir defa indirebilmişti. Ellinci dakikadan sonra, güreşin iyice ağırlaşması üzerine Jüri, heyetin güreşin berabere ilan edilmesine ve üç gün sonra 26 Aralık'ta tekrar edilmesine karar verdi. Ahmet, güreş sonunda, tebrik için Pons'a elini uzattı. Pons, tokalaşmadığı gibi, eliyle Ahmet'in elini itti. Ahmet, şeytana uymayalım deyip, seyircileri selamlayarak soyunma odasına yürüdü. Seyirciler arasında, gönlünün sultanını aradı, göremedi. Fakat orada olduğunu hissediyordu. Ahmet, hemen otele döndü. Ilık bir banyo aldıktan sonra yattı. Hemen uyuyamadı. Aklında, gönlünde Benoit, onunla paylaşacağı kızıl elma vardı. Benoit'le evlenip kızılelmaya, gerçek aşka, ebedi seadet müjdesine kavuşabilecek miydi? Cont de Chambre, engelini aşmak çok zor gibiydi. Yüce Mevla, için zor, imkansız var mıydı? O, olmazları olur kılmaz mıydı? İstanbul nere, Paris nere? Elma kendisine verildikten 22 sene sonra, Kızılelmayı paylaşacağı güzeli burada bulmamış mıydı? Bu, Allahü tealanın bir ihsanı değil miydi? Yoksa, kendi gayretiyle bulduğunu mu zannediyordu? İstasyonda karşılaşmaları, elmanın düşmesi ve onun ayakları dibine gitmesi, Selanik'te karşılaşmaları, tesadüf müydü? Kendine düşen, sebeplere sarılıp çalışmak, gayret değil miydi? ¥ DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.