Eli titriyordu

A -
A +

Kuğu, kanatlarını açmış süzüle süzüle geldi, meclisteki en yaşlının önüne kondu, ilk ikramı ona yaptı en sonunda sıra Yusuf'a geldi. Yusuf'un, Aliço'dan Kırkpınar birinciliğini alan pehlivanlar pehlivanının eli titriyordu. Sevdiceğinin göz nuruyla binbir renkte güller işlenmiş peşkir üzerindeki fincana uzanan eli, bütün zorlamasına rağmen Yusuf'a itaat etmiyordu, titriyor ve meraklı bakışlar önünde Yusuf'un boncuk boncuk terlemesine sebep oluyordu. 1876'da Bulgar çetecilerle, 1877- 78 Osmanlı Rus Harbinde, Bulgar ve Rus askeriyle çatışan, defalarca ölümle burun buruna gelen, Aliço gibi bir devle altı saat güreş yapan ve kılı dahi kıpırdamayan Yusuf, şimdi gözleri ahu, yüzü gül bir dilber karşısında titriyordu. Yusuf, fincanı büyük bir dikkatle aldı, elinin titreyişine mani olmak istiyordu, ancak beceremiyordu ve kahvenin bir kısmı peşkirin üzerine döküldü. Yusuf, çok utandı. Gülçehrenin işlemiş olduğu güller üzerine kahve dökmüş, güller boynunu bükmüştü. Özür dilemek için, gözleri Gülçehre'nin gözlerini buldu. Kendisine gülümseyen bir gül çehre, derinliklerinde nice güller açmış kömür gözler gördü. Dili tutuldu, söylemek istediklerini unuttu. O şaşkınlıkla, sıcak kahveyi bir yudumda içine çekti, yandı ama nasıl, kulaklarından alevler fışkırdı, gözlerinden yaşlar döküldü. Ve bu halini de Gülçehre gördü, hafifçe tebessüm etti ve gül yüzünde nice güller açtı. Yusuf'un zaten uçmak üzere olan aklı hepten uçtu gitti. Gözünde, gönlünde ve beyninde Gülçehre'den başka ne varsa silindi. Yusuf'un haline bakan odadakiler, koca Kırkpınar başpehlivanının düştüğü hali görerek manalı manalı tebessüm ediyorlardı. Gülçehre, geldiği gibi bir ceylan sekmesinde odadan ayrıldı da Yusuf da daha fazla mahcubiyet ateşlerinde yanmaktan kurtuldu. İki Deliormanlı biraraya gelince ne konuşur tabi ki güreş. Ya ikiden fazla Deliormanlı biraraya gelirse ne yaparlar? Güreş diye nefes alırlar ve güreş diye nefes verirler. Kız istemeğe gelenler de, güreşten bahsederken kız istemeyi falan unuttular. Heyecandan durduğu yerde dokuz doğuran Yusuf, en sonunda ağabeyi Hasan'a durumu çıtlattı, o da amcası Koca Hüseyin Ağa'ya hatırlatma da bulundu ve Koca Hüseyin Ağa, kocaman bir şahi top gibi patladı: -Te be Salih Ağa. Çok uyanık adamsın ha. Güleş muhabbeti açarak, buraya niçin geldiğimizi unutturdun? Salih Ağa, güldü: -A be Hüseyin Ağa. Buraya güleşten bahsedip kahve içmeğe gelmediniz mi? Demek başka maksadınız da vardı ha? -Olmaz olur mu bre? Allahın emri Peygamberin kavliyle kızınız Gülçehre'yi oğlumuz Yusuf'a istiyoruz. Salih Ağa, şaşırmış göründü: -Kızım Gühçehre'yi Kırkpınar birincisi Yusuf'a istiyorsunuz öyle mi? Koca Hüseyin Ağa, Aliço'dan başpehlivanlığı almış birine kız istemenin verdiği iftihar hisleriyle ağzı kulaklarına vararak konuştu: -Evet bre Salih Ağa. Şu gördüğün yiğit pehlivana istiyoruz. Salih Ağa, hemen cevap vermedi, epey düşündükten sonra konuştu: -Bak Koca Hüseyin Ağa, sana, ailene ve Yusuf'a saygım ve sevgim büyüktür. Yusuf'un insanlığından, mertliğinden ve yiğitliğinden şüphem yok. Aliço'dan Kırkpınar başpehlivanlığını alarak biz Deliormanlılara öyle anlamlı bir hatıra bıraktı ki, ömrümüzce çalışsak karşılığını ödeyemeyiz. Yusuf'a bütün malımı, mülkümü, hatta istesin canımı da veririm. Ama kızım Gülçehre'yi veremem. DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.