Alman bilginlerinden Dr. H. Ritter, "Türklerin sipahilikte gösterdikleri maharet çok parlak ise de muharebe oyunlarının başka bir sahasında çok daha parlak muvaffakiyetler kazanmışlardır. O sahada dünyanın bütün milletleri onlardan çok geri kalmışlar ve onların kırdıkları rekorlara uzaktan bile yetişememişlerdir. Bu, ok atmaktır" demektedir. Oğuz Hanın yanında soylu, yaşlı, tecrübeli ve ak saçlı bir veziri vardı. Adı Uluğ-Türk idi. Bu vezir, bir gün rüyâda gördü ki, bir altın yay doğudan batıya doğru gidiyor. Uyanıp, rüyâyı Oğuz Hanın ve neslinin cihan hâkimiyetine tâbir etti. Bunun üzerine Oğuz, oğullarını çağırıp, avlanmalarını istedi. Büyükler doğuya, küçükler batıya doğru ava çıktılar. Gün, Ay, Yıldız yolda bir altın yay; Gök, Dağ, Deniz de yolları üzerinde üç gümüş ok bularak dönüp babalarına getirdiler. Buna çok sevinen Oğuz Han, okların herbirini küçük oğullarının birisine verdi: "Ok, yaya tabidir, onu atarken de öyle olunuz" dedi. Oğuz soyundan gelen hükümdarlar ok ve yayı hükümdarlık sembolü bilip hiçbir zaman yanlarından ayırmazdı. Tuğrul Beyin bastırdığı paraların üzerinde yay resmi vardı. 15 Nisan 1555'te Kanuni Sultan Süleyman'ın huzuruna kabul edilen Avusturya elçisi Busbecq, Kanuni'nin alçak bir taht üzerinde oturduğunu, yanında da yay ve oklarının bulunduğunu yazıyor. Bütün bunların niçin yazdık? Biz de Uluğ Türk gibi rüyamızda altın yay mı gördük? Keşke öyle olsa, hiç olmazsa rüyamızda altın yay görsek, ama ne gezer. Rüyalarımızda yalnızca kâbuslar var. Antalya'da düzenlenen Okçuluk Dünya Kupası yarışmalarında Türk Milli Takımı sporcuları ilk turlarda elendi. Evet yanlış okumadınız, ilk turda elendiler. Oklar hedefe varmadı, ama yüreğimizi deldi. Türkü cihan hakimiyetine kanatlandıran, kardeşten daha yakın bildiğimiz atlarımız dört nala kalkmaz, hakimiyeti anlatan yaylarımız oklarımızı fırlatmaz ve oklarımız hedefe varmaz oldu. Atı şahlandırması, yayı germesi, oku hedefe kanatlandırması gerekenler, atı vurur, yayı ve oku kırar oldu. Ne dersiniz, iki yüz yıllık zaman diliminde Seyhun'dan Tuna'ya varanlar, sadaka taşını bulanlar, güçlüyken adil olanlar, yeryüzünün en medeni, en merhametli medeniyetini kuranlar bizim dedelerimiz değil miydi? Yoksa onlar uzaydan mı gelmişler, bu medeniyeti kurup tekrar geri mi dönmüşlerdi? Onlar bizim dedelerimizse bu kadar kısa bir zamanda biz bu hale nasıl geldik? Atı öldürür, oku kırar nasıl olduk? Bu sene Kırkpınar 4-6 Temmuz tarihleri arasında. Ok ve yayımız kırıldığı, atlarımız şahlanmaz olduğu gibi Kırkpınar'ın pınarlarından su akmaz oldu. Bir şeyler akıyor ama su olmadığı kesin.