Korkunç katliam başlamıştı -106-

A -
A +

Çığlıklar ve tüfek sesleriyle birlikte kapının kırılırcasına vurulması karşısında odadakiler şaşırmıştı. Yusuf, hemen kuşağındaki piştova sarıldı. İbrahim Pehlivan, kapıya doğru yürüdü. Dışarıdan çığlık çığlığa biri sesleniyordu: -Buba! Benim, Beşir. Kapıyı aç. Köye saldırdılar. İbrahim Pehlivan, hemen kapıyı açtı. Oğlu Beşir karşısındaydı. Bu, 15 yaşlarında bıyıkları yeni terlemiş babası gibi iri yarı pehlivan yapılı bir delikanlıydı. Büyük bir telaş içindeydi, rengi bembeyaz olmuştu. İbrahim Pehlivan, oğlunu şöyle bir sarstı: -Bre Beşîr! Ne bu telaşın! Beşir'in gözleri yuvalarından çıkmıştı: -Buba! Bulgarlar. Ziştovi'den Tuna'yı geçen Uruslarla birlikte köye saldırdılar. Önlenee gelenleri öldürüyorlar. Katliam yapıyorlar. İbrahim Pehlivan çıldırmış gibiydi, farkında olmadan oğlunu sarsarak hırpalıyordu: -Bre Uruslar! Ziştovi'den nası geçer. Ordumuz uyuyor muymuş? Babasından sanki suçlu kendisiymiş gibi bir tepki beklemeyen Beşir, şaşkındı: -Bilmiyorumm buba. Ben yannızca Bulgarların köye girişlerini ve her tarafı ateşe verdiklerini gördüm. Ziştovi'den geldiklerini komşumuz Mehmet Aga süledi. İsmail Hoca, Yusuf'a işaret etti, hemen İbrahim Pehlivan'ı aralarına aldılar. İsmail Hoca, İbrahim Pehlivan'ı sarstı: -Bre Pelvan! Durcak zaman değil. Hemen çoluk çocuğunu hazır et! Olabilecek en kısa zamanda gidiyorsunuz. Hemen yola çıkıyorsunuz. İbrahim Pehlivan'ı zaptetmekte güçlük çekiyorlardı, isyanlardaydı: -Bre İsmeyil Hoca sen ne dersin! Bulgar ve Urus gavuru memleketime saldırdığında ben nası yola çıkarım bre! Nası terkederim ata yurdunu. Köyümü ateşler içinde nası bırakırım, onlarla birlikte ben de yanarım. İbrahim Pehlivan Beşîr'e seslendi: -Beşîr. Davran, evdeki bütün silahları hazır edin. -Buba, çatışma başladı. -Ne dersin bre? -Evet buba, evin etrafı Bulgar ve Uruslaa tarafından sarılmış. Hemen pencereye koştular, hakikaten de evin etrafında sağda sola koşturan üç beş Bulgar çapulcusu ve Rus askeri görünüyordu. Konaktaki görevli hizmetçiler, içeri girmek isteyen asker ve çapulculara karşı koyunca çatışma başlamıştı. İbrahim Pehlivan, hemen çatışmaya giren hizmetçilerin yanına gitmek istedi, ancak İsmail Hoca, mani oldu: -Dur İbram Pelvan! Bundan sonra benim dediğimi yapcaksın. Şimdi emen yukarı çıkcak, çoluk-çocuğunu hazır itceksin. Yükte hafif kıymette ağır ne kadar altın vesairen varsa yanına al. Yayan yanınızda götürebilceeniz kadar giyim ve yiyecek eşyası alın. Atlara yükleyin. Konağın arka kapısından emen yola çıkın. Hiç oyalanmadan yola devam idin. Bi an önce Balkanları aşın, Eski Zağra'ya varın. Orda, Eski Zağra Müftüsü, Rüşdiye Muallimi Hüseyin Raci Bey'i bulun. Ona tabi olun. O ne derse onu yapın. Edirne'ye oradan da İstanbul'a onun yardımı ile ulaşın. İbrahim Pelvan, çok huzursuzdu, hâlâ üzerinden "Vatan için mücadeleden, kaçıyorum" düşüncesini atamamıştı, bunun tedirginliğindeydi. Silahı eline alarak, sokağa, fırlayıp, Urus ve özelilkle de Osmanlı'ya ihanet eden Bulgarla göğüs göğüse çarpışmak istiyordu. Ama söz vermişti, yapamazdı, İsmail Hoca'ya tabiydi. İsmail Hoca'ya sordu: -İsmeyil Hocam. Siz napcaksınız? İsmail Hoca, tatlı tatlı gülümsedi, göz bebeklerinde anlaşılmaz hasretler yanıyordu: -İbram Pelvan. Bizi düşünme! Bizim vazifemiz sizin sağ salim menzilinize, İstanbul'a ulaşmanızı sağlamaktır. Yusuf da sizinle gelcek. Adi sen şimdi oyalanma. Bütün aileni toparla. Bi an önce konağın arka kapısına in. > Devamı yarın

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.